Ego Psikolojisi Nedir?
Freud’un 1923’te yayımladığı Benlik ve İd adlı eserinde, zihnin temel makroyapıları olarak id, ego ve süperego’dan oluşan üçlü modeli ilk kez tanımlaması, ego psikolojisinin (ego psychology) psikanalitik kurama girişini sağlamıştır. Bunun öncülleri Freud’un daha önceki yayınlarında görülebilir: 1895 tarihli “Proje”de, Düşlerin Yorumu‘nda, 1915’te dürtüler, bastırma ve bilinçdışı üzerine yazdığı metapsikolojik makaleler ile narsisizm, yas ve grup psikolojisi üzerine yaptığı çalışmalarda.
Freud’un anksiyete üzerine kitabı (1926d), ego psikolojisinin yapısal kuramını ayrıntılandırmış ve onun gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Bu eserdeki yeni semptom oluşum (symptom formation) modeli, semptomları id, ego ve süperego arasındaki çatışmaların uzlaşmaları sonucunda ortaya çıkan yapılar olarak görmüştür. Zihinsel dünyanın (mental sphere) işleyişine ilişkin bu yeni formülasyon, Freud’un topografik modelinin (topographic model) bir revizyonu olarak sunulmuştur; önceki kuram, zihinsel içeriklerin bilinçle ilişkisine odaklanmaktaydı. Freud’a göre dinamik olarak bilinçdışı olanla bilinçli olan arasındaki karşıtlık ve bu farkın psikopatoloji açısından taşıdığı önem, psikanalizin temelini oluşturur. Ancak hem bastırılan hem de bastıran güçlerin, ayrıca suçluluk duygusunun da bilinçdışı olduğunu fark etti -bu, klinik açıdan onun vurgulamak istediği önemli bir etkendi. Freud, kuramsal açıklığı artırmak ve psikanalitik klinik çalışmalardan elde edilen verileri daha doğru biçimde kavramsallaştırmak için zihne dair yeni bir çerçeveye ihtiyaç duyduğunu gördü.
Kuramın iç işleyişinde, topografik modelde dinamik bilinçdışı (dynamic unconscious) olarak yer alan içeriğin büyük bir bölümünü kapsayan id, birincil bir süreç (primary process) olarak işler ve ruhsal enerjinin (psychic energy), dürtülerin ve bastırılmış olanın -ego ve süperegonun bilinçdışı yönleri dışında- önemli bir bölümünün ana deposudur. İd, temel gereksinimlerin ve isteklerin doyumunu arar. Buna karşılık süperego, ahlaki buyruklar, öz-kınama ve öz-cezalandırma üretir; değerleri ve idealleri belirler. Freud, egoyu zihinsel işlevlerin tutarlı bir bütünü ve terk edilmiş nesne yatırımlarının bir özütü/yoğunlaşması olarak görmüştür. Ego, gerçekliği temsil eder, dürtüleri sınırlar ve id, süperego ile dış dünyanın talepleri arasında en uygun uzlaşmayı arar. Freud’un ego kavramı, birçok farklı yön ve işleve sahiptir.
Bu yönleri ve işlevleri tanımlamak, sonraki yarım yüzyıl boyunca ve sonrasında psikanalitik kuramcılar için başlıca bir görev oluşturdu. Anna Freud’un (1936/1966) başlıca savunma mekanizmalarını betimlemesi ve düzenlemesi, egonun savunmacı yönlerini vurguladı. O, id, ego ve süperego kökenli unsurların psikanalist tarafından eşit dikkatle ele alınması gerektiği ilkesini ortaya koydu. Hartmann’ın (1939/1964) birincil ve ikincil egonun (primary and secondary ego) özerk olduğu yönündeki görüşü, egoyu zihnin bir alt yapısı olarak tanımladı; bu alt yapı, genel olarak savunmacı, özerk ve sentezleyici işlevleri ve bunların karşılıklı ilişkileriyle belirlenir.
Topografik modelde terapi, bilinçdışını bilinçli hâle getirmeye ve gelişimin çeşitli psikoseksüel evreleriyle ilişkili evrensel dürtü temelli fantezileri açığa çıkarmaya odaklanır. Ego psikolojisinde ise terapi, id’in alanı pahasına egonun kapsamını genişletmeyi ve klinik olarak buna paralel biçimde, öznenin tehlike ve içsel çatışmalarla kendine özgü biçimde nasıl başa çıktığını anlamayı amaçlar; bu süreç, id dürtülerini, süperego tepkilerini ve egonun savunmacı, uyum sağlayıcı ve bütünleştirici çözümlerini kapsar. Ego psikolojisinin diğer bir teknik sonucu, terapistin bilinçdışı temeline kulak verirken bilinçli içeriğin örgütlenmesine ve ayrıntılarına da dikkat etmesi gerektiğidir. Savunmaya yapılan vurgu, Wilhelm Reich tarafından sistematik biçimde geliştirilen karakter direnci (character resistance) sorununu da gündeme getirmiştir. Karakter direncini keşfetmek, daha sonra ego psikolojisi tekniğinin bir yönü hâline gelmiştir. Egonun gelişimi ve erken nesne ilişkileriyle bağlantısına dair artan bilgi, psikanalitik ego psikolojisinin evriminde kilit bir rol oynamıştır.
Ego psikolojisinden türeyen güncel psikanalitik yaklaşımlar arasında Jacob A. Arlow’un bilinçdışı fantezinin tanımlanması, Charles Brenner’ın çatışma ve uzlaşma oluşumuna odaklanması ve Paul Gray’in savunma süreçlerinin yakından izlenmesine ilişkin çalışmaları yer alır. Otto Kernberg ise ego psikolojisi ile nesne ilişkileri kuramını bütünleştiren bir yaklaşım ortaya koymuştur.
Kaynak:
Mijolla, A. de (Ed.). (2005). Ego psychology. İçinde International dictionary of psychoanalysis (s. 487). Detroit, MI: Macmillan Reference USA.
