Katartik Yöntem Nedir?

“Katartik yöntem (cathartic method)”, Joseph Breuer tarafından 1881–1882 yılları arasında, “Anna O.” adlı hastasıyla çalışmaları sırasında geliştirilen bir psikiyatrik bozukluk tedavi yöntemiydi. Bu yöntemin amacı, hipnoz altındaki hastanın belirli bir semptomun kökeninde yer alan travmatik olayı yeniden hatırlamasını sağlamak ve böylece “katarsis (catharsis)” yoluyla bu olaya bağlı patolojik anıyı ortadan kaldırmaktı. “Katarsis” terimi, Aristoteles’in Antik Yunan trajedilerinin duygusal arınma etkisini tanımlamak için kullandığı kavramdan türetilmiştir.

Anna O. vakasının öyküsü incelendiğinde, bu yöntemin aşamalı olarak geliştiği görülür. Başlangıçta Breuer, hastasının kendi kendine oluşturduğu hipnotik durumları kullanmakla yetinmişti; bu durumlarda Anna O., normal bilincindeyken konuşmaktan kaçındığı şeyleri ifade etmeye çalışıyordu. Daha sonra Anna O., duyduğu bir ya da birkaç sözcük etrafında hikâyeler uydurmaya başladı ve bu hikâyelerin sonunda dinginleşmiş ve iyileşmiş bir halde uyanıyordu. Ancak babasının ölümünden sonra, bu hikâyeler gündüz vakti korkularını ve halüsinasyonlarını uyandırmaya başladı. Bu korkulara eşlik eden duygusal durumla bağlantılı katartik etki, doktorun nedensel ipuçlarını aktif biçimde aramaksızın hastayı dinlemesini gerektiriyordu. Anna O., bu yöntemi ciddi bir şekilde “konuşma tedavisi (talking cure)” olarak adlandırmış, şakayla karışık biçimde ise “baca temizliği (chimney-sweeping)” diye nitelemişti (1895d, s. 30). Bu aşamada Breuer, Anna O. hipnotik bir trans halindeyken, onun kendi kendine “dalıp gitme (absence)” anlarında mırıldandığı birkaç kelimeyi tekrar ettiği daha sistematik bir teknik kullanmaya başladı.

Muhtemelen 1881 yılının Ağustos ayında, bu yöntem kesin biçimini kazandı. O sıralarda Anna O., sıcak havalarda su içmeyi reddediyor ve neredeyse hidrofobi (hydrophobia) düzeyinde bir tiksinti yaşıyordu. Bir gün, İngiliz mürebbiyesinin köpeğini bir bardaktan su içerken gördüğünde hissettiği iğrenmeyi hatırladı. Olayı anlatır anlatmaz su istemiş ve “rahatsızlık bir daha geri dönmemek üzere ortadan kaybolmuştu” (s. 35). Diğer örnekler de Breuer’e, “bu hastada histerik belirtilerin, bunlara yol açan olay hipnoz sırasında yeniden yaşatıldığında ortadan kalktığını” (s. 35) ve Anna O.’nun “baca temizliği” adını verdiği yöntemin sistematik uygulanmasının bu tür hastalıklı belirtileri birer birer ortadan kaldırdığını gösterdi. Tedaviyi hızlandırmak isteyen Breuer, o zamana dek düzenli biçimde kullanmadığı hipnozu uygulamaya başladı.

Freud ve Breuer, katarsis kavramını, “abreaksiyon (abreaction)” kavramıyla tamamladılar -yani, travmatik ve patojenik bir olaya ait anıyla bağlantılı belirli bir duygulanım miktarı, “sabitlik ilkesi (principle of constancy)” gereğince normal fiziksel ve organik süreçler yoluyla boşaltılamadığında, bu duygulanım tıkanır (blocked: eingeklemmt) ve bedensel kanallara yönlendirilerek patolojik semptomların kaynağında yer alan sürece dönüşür (1893a).

Hipnotik telkinin tekdüzeliğinden ve yetersiz sonuçlardan bıkan Freud, 1889 yılına gelindiğinde, Emmy von N.’yi tedavi ederken “J. Breuer’un katartik yöntemi”ni kullanmaya karar vermiş görünmektedir. Ancak, hipnotik durumları düzenli olarak indüklemekteki başarısızlığı, ayrıca hastası Elisabeth von R.’nin hipnozdan hoşlanmaması nedeniyle, Freud’un 1892 yılına doğru hipnozdan tamamen vazgeçmesine yol açmıştır. Freud, hastasından uzanmasını ve gözlerini kapatmasını istemiş, ancak dilediğinde hareket etmesine ya da gözlerini açmasına izin vermiştir. Bununla birlikte, “basınç tekniği (pressure technique)” adını verdiği bir yöntemle de deneyler yapmıştır: “Elimi hastanın alnına koyar ya da başını iki elim arasına alır ve şöyle derdim: Elimin baskısı altında, [belirtiyi ya da onun kaynağını] düşüneceksiniz.” “Elimi gevşettiğim anda, karşında bir şey görecek ya da aklına bir şey gelecek. Onu yakala. Aradığımız şey o olacak. -Peki, ne gördün ya da aklına ne geldi?” (Freud, 1895d, s. 110). Freud, bu yöntemin “o zamandan beri kendisini hemen hemen hiç yarı yolda bırakmadığını” (s. 111) eklemiştir. Hatta, bu tekniğin başarısından öylesine emin olduğunu belirtmiştir ki, hastalarına bunun başarısız olamayacağını, çünkü “nihayet aradığı bilgiyi elde etmeyi” (s. 111) her defasında sağladığını söylemiştir.

Breuer’un yöntemi, yavaş yavaş “ruh çözümlemesi”ne (analysis of the psyche) dönüşmüş ve bu, “psikanaliz (psychoanalysis)” terimini önceden haber vermiştir; bu terim ilk kez 1896 yılında basılı olarak kullanılmıştır. Bu teknik, yaklaşık on iki yıllık bir süreç boyunca kademeli olarak geliştirilmiştir. 1907 yılına gelindiğinde, Freud “Sıçan Adam”ın (Rat Man) analizine giriştiğinde artık hastalardan etkin biçimde malzeme üretmelerini talep etmiyor, bunun yerine yalnızca kendiliğinden akıllarına gelenleri sözelleştirmelerini istiyordu.

Freud’un, bedene yönelmiş enerjinin (soma’ya yer değiştirmiş libidinal enerjinin) kökenindeki travmanın daima cinsel nitelikte olduğu yönündeki tezi, Breuer ile ilişkilerinde bir kopuşa yol açmış, ancak aynı zamanda psikanalizin gelecekteki yönünü belirlemiştir. Freud’un, hastaların tedavi sürecinde patojenik anılara karşı kendilerini savunmaya çalışırken yaşadıkları güçlükleri açıklaması daha sonra “direnç (resistance)” kavramı olarak adlandırılmıştır. Buna karşılık, “aktarım (transference)” kavramı ise Freud’un, Breuer’un Anna O. vakasını aniden sonlandırmasını ya da hipnozdan uyandıktan sonra hastalardan birinin kollarını boynuna doladığı o olayı anlamlandırma çabasından doğmuştur.

Katarsis ve abreksiyon, psikanalitik tedavi sırasında hâlâ gözlemlenebilmekle birlikte, artık 1895’teki gibi birer terapötik amaç oluşturmamaktadır. Bununla birlikte, bu iki olgu “İlksel Çığlık (Primal Scream)” terapisi ve belirli psikodrama türleri gibi çeşitli psikoterapi tekniklerinde önemli bir yer tutmayı sürdürmektedir.

Kaynak:

Mijolla, A. de (Ed.). (2005). Cathartic method. İçinde International dictionary of psychoanalysis (s. 257). Detroit, MI: Macmillan Reference USA.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir