Otoerotizm (autoerotism, aotueroticism) 1.) Kelime anlamıyla, kendi kendine harekete geçirilen erotizm demektir. Haz etkinliğinin nesnesi olarak kişinin kendi bedeni kullanılır ve dışarıdan bir nesneye ihtiyaç duyulmaz (mastürbasyon veya parmak emme). Bu terim ayrıca fantaziler, rüyalar, hayaller ya da uygun motor hareketleri (saç tarama, okşama, ritmik hareketler, vs) gibi cinsel ögeler içeren çok çeşitli davranış ve düşünce için de kullanılmaktadır.
2.) İlk çocukluk döneminde, bir organın çalışmasına veya erojen bir bölgenin (erogeneous zone) uyarımına bağlanan bileşen içgüdünün , dışarıdan bir nesneye ihtiyaç duymaksızın kendi bedeninden haz almasıyla tanımlanan bir cinsel davranış biçimi.
Klasik içgüdü teorisine göre, çocuklar oto-erotik yönelimlidir, yani annelerine yönelik davranışları sadece öz-sevgiye ve doyum verme yetisine dayalı olarak anneye duydukları ihtiyaca dayanmaktadır. Bu anlamda oto-erotizm narsisizmle eş anlamlıdır. Nesne teorisi ise çocukluktaki oto-erotik evre görüşüne karşı çıkar ve bebeğin ta başından itibaren anne yönelimli olduğunu, yani bebeğin haz değil nesne aradığını savunur. Bu görüşe göre, oto-erotik davranış bir ikamedir, kişi kendinin bir parçasını, bir başkasının sembolik eşdeğeri olarak kullanmaktadır.
[Bilim ve Sanat Yayınları. (2005). Otoerotizm. İçinde Psikoloji sözlüğü. (3. baskı, s. 554).]
Otoerotizm, 1889’da Havelock Ellis tarafından, öznenin yalnızca kendi bedenine başvurarak ve hiçbir dış nesneye ihtiyaç duymadan tatmin elde ettiği bir cinsel davranış biçimine atıfta bulunmak için ileri sürüldü. Otoerotik davranışın alışılagelmiş bir örneği mastürbasyondur. Freud (1905) bu terimi çocuksu cinselliği (infantile sexuality) tanımlamak için kullanmıştır. O, en erken çocukluk çağı cinsel davranışını, dış bir nesneye başvurmadan doyum elde etmek olarak gördü, bu şekilde içgüdü (instinct) başka insanlara yönelmez fakat öznenin kendi bedeninden doyum elde eder. Bu, yenidoğanı, önceden belirlenmiş bir nesneye yönlendiren, doğuştan hazır bir yolun olmadığı anlamına gelir. Bu, ego oluşumundan önceki arkaik bir aşamayı temsil eder.
Ego biçimlendiğinde (formed) birincil narsisizm ortaya çıkar (occur); burada libidinal nesne, bedenin veya egonun birleşik imgesidir. Ancak otoerotizm, parça içgüdülerin (component instinct) ego üzerinde bu yakınlaşmasından önceki, arkaik bir aşamadır. Freud şunu iddia etti: Otoerotik içgüdüler başlangıçtan beri oradadır ve ve ego şekillenmeden önce, ilkel bir durumda, vücudun çeşitli bölgelerine doğru yönelir [oralara yaklaşır].
Bu ayrım, yaşamın başlangıcından itibaren bir birincil narsisizm durumu olduğunu hisseden Freud tarafından yavaş yavaş terk edildi. Freud daha sonra, otoerotizm tanımını, basitçe, yukarıda verilen ilk anlamda, yani kişinin kendi bedenini cinsel tatmin için kullanması olarak kullandı. Freud’un görüşlerinde, nesne seçimini içeren yetişkin cinsel faaliyetinin aksine, otoerotik bir libidinal evre (autoerotic libidinal stage) olup olmadığı konusunda bir miktar kafa karışıklığı vardır. Freud otoerotizmden narsisizm yoluyla yetişkin nesne sevgisine doğru gelişim çizgisi düşüncesini belirsiz bıraktı fakat zaman içinde keskin bir şekilde sınırlandırılmış bir aşama olarak otoerotizm kavramı Karl Abraham‘dan geldi (1916).
Bu kavramdaki kafa karışıklığı şundan kaynaklanmaktadır: Otoerotizm terimini, kendi bedeninden zevk almanın bir tarifi/ifadesi olarak kullanmakla, gözlemlenebilir, betimleyici bir tanım yapıyoruz; oysa bunun, gelişimdeki bir aşama olarak tanımlanması, bebeğin dış nesneleri görmezden gelmesine dair çıkarımla ilgilidir. Bebeğin dış nesnelere eğilimli/yönelimli olarak doğup doğmadığı sorusu, psikanalitik kuramcılar arasındaki belli başlı ve temel anlaşmazlık kaynaklarından biridir. Şu andaki genel eğilim, Freud’un temel nesne ilişkisinin birincil olmadığı, yalnızca bir çizgi boyunca geliştiği fikrinin aksine, böyle bir yönelimin gerçekten doğuştan olduğuna inanmaktır. Fairbairn (1954) gibi nesne ilişkileri teorisyeni olarak anılanlar, bebeğin en başından beri anne-ilişkili (mother-related) olduğu konusunda ısrar ederler. Onlara göre bebek, nesne (object) arayışındadır haz (pleasure) arayışında değil.
Şu konulardaki tartışmalar devam ediyor:
- otoerotizmin birincil olup olmadığı ve dış çevreye veya orada bulunan diğer bireylere çok az önem vererek, ben (self) ile ben-olmayan (nonself) arasında bir ayrım yapıp yapmadığı,
- narsisizmin, başkalarının basitçe benliğin (self) bir uzantısı olarak algılandığı ve tüm libidoların benliğe yönlendirildiği birincil evre/durum (primary state) olup olmadığı; veya,
- müteakip/sonraki teorisyenlerin açıkladıkları gibi, nesne sevgisinin birincil durum olup olmadığı.
Klinisyen için, gelişimsel bir aşama olarak otoerotizm kullanımı gereksizdir ve doğrulanamayan karmaşık bir teorik spekülasyondur.
Bu kavramın kullanımını betimleyici bir tanımla sınırlamak, sadece belirli bir bireyin herhangi bir zamanda nasıl zevk aldığını gösteren bir ifadeyi temsil ettiğini ve otoerotik davranışın yaşamın herhangi bir aşamasında gerçekleştiğini akılda tutmak en iyisidir. Bu, terimi herhangi bir metapsikolojik derinlikten yoksun bırakıyor ve önemini önemli ölçüde azaltıyor -ki bunun iyi bir fikir olduğunu düşünüyorum.
Bazen otoerotisizm (autoeroticism) ile otoerotizm terimleri, birbirlerinin yerine geçecek şekilde kullanılıyor.
Kaynaklar
Kaynak: Chessick, Richard D. (1994). Dictionary for Psychotherapists: Dynamic Concepts in Psychotherapy. Jason Aronson Inc. Publishers.
İçerikteki referanslar:
Abraham, K. (1916). The first pregenital stage of the libido. In Selected Papers on Psychoanalysis, trans. D. Bryan and A. Strachey, pp. 248-279. New York: Basic Books, 1954.
Fairbairn, W. (1954). An Object Relations Theory of the Personality. New York: Basic Books.
Freud, S. (1905). Fragment of an analysis of a case of hysteria. Standard Edition 7:3-122.