Ego İşlevinin Değerlendirilmesi (4. Bölüm)

Ana kavramlar

Ego işlevi (ego function), insanların içsel zihinsel yaşamlarını (inner mental life) ve dünyayla ilişkilerini yönetme biçimi olarak kavramsallaştırılabilir.

Ego işlevleri, gerçeklik testi (reality testing), muhakeme (judgment), ilişki kapasitesi (capacity for relationship), uyarıcı düzenleme (stimulus regulation), duygulanım/kaygı toleransı (affect/anxiety tolerance), dürtü kontrolü (impulse control), oyun kapasitesi (capacity for play), öz farkındalık (self-awareness), öz saygı düzenleme (self-esteem regulation), bilişsel işlevler (cognitive function) ve savunmaları (defense) içerir.

Savunmalar, insanların, kendilerini bunaltabilecek veya dayanılmaz kaygılara neden olabilecek düşünce ve duygulardan kendilerini korumak için kullandıkları bilinçdışı mekanizmalardır.

Süperego işlevi (super-ego function), suçluluk oluşumunu düzenler ve değerlendirilmesi de önemlidir.

Ego işlevini değerlendirmek, şunları belirlemek için gereklidir:

• hangi tür psikoterapinin en faydalı olacağı

• hastaların bilinçdışı materyalleri ortaya çıkarmaktan fayda sağlayıp sağlayamayacakları

• hastaların ego işlevinin desteğinden yararlanıp yararlanamayacakları

Bilinçdışı materyalin ortaya çıkarılmasından yararlanmak için, hastaların tedavi sırasında onları destekleyecek, gerilemeyi (regression) sınırlandıracak, gerçeklik testini destekleyecek ve dış yaşamlarında işlev görmelerine izin verecek yeterli ego gücüne (ego strength) sahip olmaları gerekir. Zayıflamış ego işlevinin keşfi, ego destekleyici tekniklere (ego supportive technique) gerek olduğunun bir göstergesidir.

İkinci bölümde tartıştığımız gibi, zihni üç bölüme ayrılmış olarak düşünebiliriz: id (id), ego (ego) ve süperego (super-ego). Bunlar kelimenin tam anlamıyla zihnin parçaları (part) değildir ve beynin herhangi bir özel bölgesinde yer almazlar; daha ziyade, en iyi şekilde bazı nörobiyolojik bağıntılara sahip olabilen işlev kümeleri olarak kavramsallaştırılırlar. Örneğin, Freud’un tanımladığı id ile beynin limbik sistemi arasında benzerlikler vardır. Özellikle ön lobdaki daha yüksek seviyeli neokortikal yapılar, kabaca ego işlevleri dediğimiz şeye tekabül eden bir dizi zihinsel aktiviteyi koordine etmek ve düzenlemekle ilgilidir.4

Ego işlevlerini, insanların içsel zihinsel yaşamlarını ve dünyayla ilişkilerini yönetme biçimi olarak kavramsallaştırabiliriz. Onları düşünmenin başka bir yolu, insanların iç ve dış uyaranlara tepkilerini modüle etme şeklidir. Nereden bakarsanız bakın, bu işlevleri yerine getirme kapasitesi açıkça zihinsel ve duygusal sağlıkla bağlantılıdır.5-10

“Ego gücü” nedir?

Her şey yolunda iken insanların dengelerini korumaları kolaydır; işin püf noktası, iç ve dış uyarmalarla sarsıldığında kontrolü elinde tutmaktır. Zayıf ego işlevi olan kişi bunu yapamazken ego gücü iyi olan kişi bunu yapabilir.

Ego işlevleri, bir kişinin bunu başarmak için kullandığı zihinsel işleyiş/ işlev araçlarıdır. Ego fonksiyonlarının nasıl ortaya çıktığı tam olarak bilinmemektedir. Doğuştan (hard wired) mıdırlar yoksa öğrenilmiş (learned) midirler? Cevabın, doğa (nature) ve yetiştirilmenin (nurture) bir kombinasyonunu içerdiğini varsayabiliriz ancak etiyolojisi ne olursa olsun, ego işlevi, birinin dünyada nasıl işlev gördüğünün önemli bir parçasıdır.11

Bazı ego işlevleri öncelikle çevremizdeki dünyayla olan ilişkimizle ilgilenir ve bizi çevresel uyaranların altında ezilmekten korur. Bu kategoride, gerçeklik testi/ gerçeklik duygusu, uyaran düzenlemesi, başkalarıyla ilişkiler ve muhakeme yer alır. Diğer ego işlevleri öncelikle iç çevreyle ilgilenir ve bizi iç uyaranların altında ezilmekten korur. Bu kategoride de, duygulanım/ anksiyete toleransı, dürtü kontrolü, savunmalar, benlik saygısını düzenleme ve bilişsel işlevler yer alır.

Çok fazla uyaran olduğu hissi iki durumdan birinde ortaya çıkabilir:

1. Aslında çok fazla uyaran var -bunun nedeni şunlar olabilir:
(a) çok fazla dış uyaran -travma, ihmal, kapsama eksikliği
(b) çok fazla iç uyaran -ya bir ruh hali ya kaygı bozukluğu ya da bilinçdışı düşünce ve duygularla ilgili anksiyete ya da duygulanım

2. Kişi, uyaranla başa çıkmakta güçlük çekiyor -bunun nedeni şunlar olabilir:
(a) düşük kaygı/ duygu toleransı
(b) zayıf dürtü kontrolü
(c) bozulmuş bilişsel kapasite

Ego işlevinin değerlendirilmesinde her ikisi de dikkate alınmalıdır.

Bireysel ego işlevleri nelerdir?

1) Gerçeklik testi ve gerçeklik duygusu – Gerçeklik testi (reality testing), gerçek olan ve olmayan (halüsinasyonlar, sanrılar, yanılsamalar veya olayların büyük ölçüde çarpıtılmış algıları gibi) algılar arasında ayrım yapma yeteneği anlamına gelir .

Sağlam bir gerçeklik duygusuna (sense of reality) sahip olmak, kişinin kendi bedeninin yanı sıra dış olayların gerçek ve tanıdık olarak deneyimlenmesi (depersonalizasyon ve derelizasyon duyguları, dejavu deneyimleri, rüya benzeri durumlar, beden dışı deneyimler, başkalarıyla birleşme duyguları veya büyük ölçüde çarpık bir vücut imajına sahip olmanın aksine) anlamına gelir.

2) Yargı – Kesin yargıya (judgment) sahip olmak, kişinin: (a) amaçladığı bir davranışın uygunluğunun ve olası sonuçlarının (olası tehlikeler, sosyal sonuçlar ve yasal sonuçlar dahil) farkında olması ve (b) bu farkındalığı yansıtacak şekilde davranması anlamına gelir.

Bu nedenle, sonuçlar bilgisi (knowledge of consequences) kendi başına iyi bir yargı oluşturmaz. Örneğin, hastalar korunmasız cinsel ilişkiye girmenin tehlikeli olduğunu bilirler ancak güvenli seks yapmazlarsa muhakeme yeteneklerinin bozuk olduğundan bahsedebiliriz.

3) Başkalarıyla ilişkiler (“nesne ilişkileri” olarak da adlandırılır) – Bu işlev, diğer insanlarla ilgili algılarımızı ve beklentilerimizi ve daha geniş anlamda, yaşam boyu ilişki modelimizin (pattern) kalitesini kapsar. İlişki kurma ve sürdürme yeteneğinden daha fazlasıdır. Aksine, istikrarlı, samimi, sevgi dolu, paylaşımcı ve empatik olan ve diğer kişinin bütün ve ayrı olarak görüldüğü ilişkileri sürdürme yeteneğidir. Bu alandaki yetersizliğe sahip insanlara örnek olarak, kişilerarası mesafeye çok ihtiyaç duyan bir münzevi olarak yaşayan kişi, ayrılığa tahammül edemeyen ve sürekli güvenceye ihtiyaç duyan kişi ve empatiden yoksun olan ve duygularını dikkate almadan başkalarını manipüle eden kişi sayılabilir.

4) Duyusal uyaran düzenlemesi – Dünyada etkin bir şekilde işlev görebilmek için insanların aşırı duyusal uyaranları (sensory stimulation) aktif olarak savuşturabilmeleri gerekir. Bu “uyaranlar” hem dış (external) uyaran (gürültü gibi) hem de (internal) uyaranlar/bedensel uyaranlardır (ağrı gibi). Sağlam/bütün/bozulmamış (intact) uyaran düzenlemesi ile, önemsiz uyaranlar (sınıf dışındaki trafik gürültüsü gibi) otomatik olarak ayarlanır; böylece dikkati çevrenin diğer önemli yönlerinden (ders gibi) başka yöne çekmezler. Bu işlev olmadan, insanlar seslerin, kokuların ve görsel uyaranların sular altında kaldığını hissedebilirler. Örneğin, uyaran düzenlemesi bozulmuş bazı kişiler, ısı/gürültü/koku nedeniyle kalabalığa tahammül edemezler; diğerleri tamamen sessiz bir odada değillerse rahatsız olurlar. Çok fazla çevresel uyarı, onları ilgilendikleri şeyden uzaklaştırır, geri çeker veya bunalmış hissettirir.

5) Duygulanım/anksiyete toleransı – Bu, kaygıyı ve diğer yoğun olumlu ve olumsuz duyguları (öfke, kıskançlık, umutsuzluk, özlem veya aşk gibi) tolere etme ve düzenleme yeteneğini ifade eder. Kaygı/duygu toleransı (anxiety/affect tolerance) zayıf olan kişiler, kolayca altüst olabilirler (disorganized) ve kendi duygularına bağlı kalamazlar veya bir ruh halinden diğerine hızlı ve dramatik geçişler yaşayabilirler. Bu işlevi, başka bir tür iç uyaran düzenlemesi olarak düşünebiliriz.

6) Dürtü kontrolü ( (impulse control) – İyi dürtü kontrolü, bir kişinin duygularını, dürtülerini veya arzularını kontrollü bir şekilde harekete geçirme veya kanalize etme yeteneğini ifade eder. Dürtü kontrolü zayıf olan kişiler, sürekli hareket halinde olma, öfke nöbetleri geçirme, aşırı yemek yeme, aşırı alkol ve diğer maddeleri kullanma, dürtüsel cinsel aktivitede bulunma ve kendine zarar verme gibi kontrolsüz ve uyumsuz şekillerde duygular ve dürtüler üzerinde hareket ederler. Bununla yakından ilgili olan, hayal kırıklığı toleransı (frustration tolerance) ve doyumu erteleme kapasitesidir (capacity to delay gratification).

7) Oyun kapasitesi (“egonun hizmetinde gerileme” olarak da adlandırılır) (Capacity for play (also called ‘‘regression in the service of the ego’’) – Bu, gevşeme, fantezilere ve gündüz düşlerine sürüklenme ve endişeli veya aşırı uyarılmış hissetmeden bilinçdışı duygu ve dürtüleri deneyimleme yeteneğini ifade eder. Oyun kapasitesi olan insanlar, fantezilerini ve hayallerini üretken yaratıcılığa kanalize edebilirler. Bu aynı zamanda kökleşmiş duygularla bağlantı kurmalarına yardımcı olur. Oyun kapasitesi psikoterapi için de önemlidir -hem hastalar hem de terapistler için. Hastaların bilinçdışı düşünce ve duyguları alıp deneyimlemelerini sağlar ve terapistlerde empati kurmayı kolaylaştırır. İnsanlar fanteziler tarafından şaşkın, bunalmış veya engellenmiş hissediyorlarsa veya kolayca geriliyorlar ancak süreci tersine çevirmede zorlanıyorlarsa, gerileme (regression) “uyumlu” (adaptive) değildir ve düzensiz olabilir.

8) Öz-farkındalık/psikolojik zihinlilik (self-awareness/psychological mindedness) – Kendinin farkında olmak veya psikolojik zihinli olmak, kişinin kendi içsel durumu hakkında merak duyması, duygularını doğru bir şekilde tanıma ve tanımlama yeteneğine ve insanları ve onların bilinçdışı motivasyonlarını anlama kapasitesine sahip olması anlamına gelir. Öz-farkındalığı olmayan insanlar davranışlarını keşfetmeye çok az ilgi gösterirler, eylemleri için sebep gösteremezler, terapiste çok fazla “bilmiyorum” yanıtı verirler ve duyguların çok az farkındadırlar.

9) Benlik saygısı düzenlemesi/doğru öz-değerlendirme (self-esteem regulation/accurate self-appraisal) – Benlik saygısı düzenlemesi, kişinin, egonun aldığı bir darbeye tepki olarak kendini düzenleme becerisini ifade eder. Doğru öz-değerlendirme, kişinin kendi kapasitesine ilişkin öznel algısının, gerçek veya nesnel yeterliliği ile ne derece ilişkili olduğunu yansıtır. Aynı zamanda kişinin kendi kapasitesine inanma yeteneği veya kendine güvenme duygusuyla da ilgilidir (daha fazla ayrıntı için bkz. Bölüm 25).

10) Bilişsel işlevler (cognitive functions) – Bir kişinin yapısal (built-in) olarak sahip olduğu bilişsel araçlara (cognitive apparatus) -zeka, hafıza, dikkat, doğrusal düşünme gibi- atıfta bulunur. Aynı zamanda deneyimin farklı yönlerini birbirine bağlamak, kalıpları tanımak, tutarsız tutum ve duyguları uzlaştırmak, sorunları çözmek ve soyut düşünmek için bu doğuştan gelen kaynaklarını (innate equipment) kullanma yeteneğini de kapsar.

11) Savunmalar (defenses) – Savunmalar, zihnin içsel ve dışsal strese ve duygusal çatışmalara tepki verdiği bilinçdışı ve otomatik yollardır [12]. Bir kişinin anksiyete, depresyon veya haset gibi acı verici duygulanımlar konusundaki farkındalığını sınırlayan ve içsel duygusal çatışmaları çözen başa çıkma mekanizmalarıdır. Savunmalar, ne kadar uyumlu olduklarına bağlı olarak, faydalı bir şekilde gruplara ayrılabilir [8, 13-18]. Örneğin, birinin, sorunları hakkında bir kitap okuması onları görmezden gelmesinden daha uyumludur. Daha adaptif (adaptive) savunmalar genellikle bastırma (repression) esaslı, daha az adaptif savunmalar genellikle bölme (splitting) esaslıdır. Bir kişinin savunmasının öncelikle bastırma esaslı mı bölme esaslı mı olduğu, kişinin nesne değişmezliğine/ nesne sürekliliğine (object constancy) ulaşıp ulaşmadığı ile ilgilidir. (Not: Nesne sürekliliği/ kalıcılığı/ devamlılığı (object permanence), gözden uzak olan bir şeyin hala orada olduğunu bilmektir; nesne değişmezliği (object constancy), aynı kişide kötü ve iyinin var olabileceğini bilmektir) [19]. Bir kişi, kötü ve iyi duyguların kendilerinde veya başkalarında bir arada var olabileceği fikrine tahammül edebiliyorsa, acı verici veya kaygı uyandıran düşünce ve duygularla, onları kendi içlerinde tutarak ama bilinçdışı hale getirerek (bastırma) başa çıkabilir. Ancak, bir kişi iyi bir insanda kötü bir şey olduğu fikrine tahammül edemiyorsa veya tam tersi ise, kötüyü iyiden ayırması gerekir. Bunu yapabilmek için bazı duygularını sanki benliğin dışından geliyormuş gibi (bölme) deneyimlemesi gerekir. Gelişimsel olarak, bölme küçük çocuklarda normaldir ancak kişinin istismarcı veya ihmalci bir ebeveyn imajını koruması gerektiğinde devam edebilir (nesne değişmezliğinin olmamasına yol açar). Ne kadar adaptif olduklarına göre gruplandırılmış ana savunmaların bir listesi aşağıdadır:

Daha az adaptif savunmalar

Yukarıdaki ifade edildiği gibi, bölme esaslı savunmalar, insanları olumsuz duygu ve düşüncelerden çok yüksek bir maliyetle korudukları için daha az adaptif olma eğilimindedir [20]. Bölme esaslı savunmalar, nesne değişmezliği sağlanmadığında baskındır. Bu savunmalar, iyi duyguların korunmasına yardımcı olurken, kendine ve başkalarına bakışı eksik bırakır. Bölme esaslı savunmaların baskınlığı, ego zayıflığının (ego weakness) güçlü bir göstergesidir ve bireyi başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurma açısından engelli/ yetersiz kılar. Bölme esaslı savunmalara bazen olgunlaşmamış (immature), ilkel (primitive) veya sınırda (borderline) denir. Söz konusu savunmalar şunlardır:

  • Bölme (splitting) – Bölme, egonun iyi duyguları muhafaza edip kötü duyguları farklı insanlara ayırarak onlardan kaçındığı bir savunmadır [15].

Örnek:

Ayşe’nin annesi asla evde yemek bulundurmayan ve sert bir şekilde eleştiren bir kadındı. Bununla birlikte, Ayşe annesini idealize ediyor ve babasını kötülüyor. Bir yetişkin olarak Ayşe, heteroseksüel bir ilişki içinde olmak için umutsuz arzusuna rağmen, erkekleri iyi niteliklere sahip olarak göremiyor.

Bu şekilde Ayşe, erkekler hakkında iyi düşüncelere sahip olma pahasına annesine karşı iyi duygularını koruyor.

  • Yansıtma (projection) – Yansıtmada ego, kabul edilemez düşünceleri, duyguları ve fantezileri benliğin dışından kaynaklanmış olarak algılayarak kendini korur.

Örnek:

– Burhan’ın kız arkadaşı onu aldattı. Ona herhangi bir öfke duymadı ama onun, kendisi hakkında saçma sapan söylentiler yaydığını söyleyerek paranoyaklaştı.

Yansıtma sırasında Burhan’ın öfkeyi kız arkadaşından geliyormuş gibi deneyimlediğini ancak onun, bunu yaptığının farkında olmayabileceğini unutmayın.

  • Yansıtmalı özdeşim/ özdeşleşim (projective identification) – Yansıtmalı özdeşimde, bir kişi (A) bir düşünceyi veya duyguyu başka bir kişiye (B) yansıtır ve ardından B ile etkileşime girerek B’nin yansıtılan duyguyu yaşamasını sağlar. Bu şekilde A kişisinin yansıtılan duyguyla özdeşleşmeyi sürdürdüğünü söylüyoruz.

Örnek:

– Cemil, patronu tarafından terfi ettirilmez. Bunun kendisi için iyi olduğunu söylese de, bilinçdışı öfkesi o kadar bunaltıcı olur ki, onu patronuna yansıtır [patronunun öfkelenmesine yol açar]; işe, patronu öfkelenip onu kovana kadar, bir hafta boyunca, iki saat geç gelir.

Cemil, öfkesini patronuna yansıtır; patron bilinçdışı bir şekilde onunla [öfkeli Cemil’le] özdeşleşir ve ardından Cemil’i kovar. Bu şekilde Cemil, öfkesini farkındalıktan uzak tutar -tabii ki inanılmaz yüksek bir bedel (işten atılmak) karşılığında.

  • Patolojik idealleştirme ve değersizleştirme (pathological idealization and devaluation) – İdealleştirme ve değersizleştirme, bölmenin doğal sonuçlarıdır. Bugün idealize edilen kişinin yarın kolayca değersizleşebileceğini unutmayın.

Örnek:

– Deniz, bir seansta, terapistine kocasını bir aptal olarak anlattı ve terapistinin onu tamamen anladığını düşündü; sonraki seansta ise tam tersi oldu.

Aşağıdakiler, bölme ile açık bir şekilde bağlantılı olmasalar da, daha az adaptif savunmalardır. Yine de, bölmede olduğu gibi, “iş yaparlar” ama egonun işleyişine büyük bir maliyetleri olur:

  • İnkar (denial) – İnkarda, ego, varlığını inkar ederek kabul edilemez duygulardan kendini korur. İnkarın, gerçeği inkar etme düzeyine dayalı olarak daha düşük veya daha yüksek düzeyde bir savunma olabileceğini unutmayın. [İnkar için, kişinin inkar edeceği şeyi bilmesi gerekiyor.]

Örnek:

– Emin, sivilce şikayeti ile dermatoloğa başvurdu ve yanağında, çıkıntı yapan büyük bir tümörün olduğu tespit edildi.

Emin için, yanağında bir tümörün olması o kadar kabul edilemez bir durumdu ki, tümörün varlığını inkar ederek, onu “sivilce” olarak adlandırdı.

  • Dissosiyasyon (dissociation) – Dissosaiyasyon, egonun, kişinin mevcut gerçekliğin bazı yönleri ile bağlantısını keserek kabul edilemez düşüncelerden ve duygulanımlardan kaçınmasına izin verir. Bu, kişinin tutarlı kimlik duygusunu, hafızasını ve duyumları veya mevcut gerçeklik duygusunu algılama yeteneğini kaybetmeyi içerebilir.

Örnek:

– Annesi ona vurduğunda, Füsun, acı hissetmediği bir duruma çekildi/ sığındı [acısından koptu]. Bu, daha sonraki hayatında, kocası ona bağırdığında da başına geldi.

Bu, “yüksek maliyetli” savunmanın özüdür çünkü başlıca bilişsel işlevler, büyük travma deneyiminden veya anısından kaçınmak için, feda edilir.

  • Eyleme dökme (acting out) – Acı verici veya rahatsız edici bir duygudan kaçınmanın tek yolu, bilinçli olarak farkında olmadan, duyguyu canlandıran/ sahneleyen bir şey yapmaktır.

Örnek:

– Gülay, Fransızca finalinde başarısız olduktan sonra o kadar üzgündü ki, arkadaşıyla içmeye gitti ve tanımadığı bir adamın dairesinde bayılmaya başladı.

Klasik olarak eyleme dökme, terapide üretilen duyguları canlandırmak/ sahnelemek anlamına gelir:

Örnek:

Hazal, terapistinin doğum iznine gitmesiyle ilgili herhangi bir hissinin olmadığını söylemesine rağmen, bu süre zarfında birkaç yoga kursuna kaydoldu ve bu da onun normal seans saatlerine geri dönmesini engelledi.

  • Gerileme (regression) – İnsanlar gerilediğinde, daha sonraki bir gelişim döneminin tetiklediği kaygı uyandıran duygulardan kaçınmak için daha önceki bir işleyiş biçimine [gelişim dönemine] geri dönerler.

Örnek:

– Tıp fakültesini kazanıp öğrenci evine çıkan Irmak, kendi başına yaşamakta zorlandığı için, ailesinin yanına döndü [ailesine sığındı].

Burçin, daha ileri bir performans sergilemek zorunda kaldığı için, çocukken olduğu gibi, kendini güvende hissetmek için anne babasının evine geri döner.

Bu savunmanın, genellikle çok yüksek düzeyde işlev gören kişiler tarafından stres dönemlerinde yaygın olarak kullanıldığını unutmayın.

More adaptive defenses

Daha adaptif savunmalar, bastırma esaslı olma eğilimindedir. Bastırma temelli savunmalarda, kabul edilemez düşünce veya duygunun tamamı veya bir kısmı gerçekleşir veya bilinçdışı tutulur. Aşağıdaki örnekte olduğu gibi, düşünce ve duyguları tek bir birimde (düşünce-duygu) bağlantılı olarak düşünebiliriz:

– Jiyan, annesinin ölümünü düşündüğünde (düşünce, hafıza) üzgün (duygulanım) hissetti.

Burada üzüntü, annenin ölümünün anısı ile bağlantılıdır. Bu Jilan için kabul edilemezse, egosu bunu bilinçdışında tutmaya çalışacaktır. Burada bastırma için üç seçenek vardır:

  1. Ego hem duygulanımı hem de düşünceyi bastırabilir. Bu durumda Jilan annesinin ölümünü asla düşünmez.
  2. Ego düşünceyi bastırabilir ve duygulanımı bilinçli bırakabilir. Bu durumda Jilan üzülür ama nedenini bilemez.
  3. Ego duygulanımı bastırabilir ve düşünceyi bilinçli bırakabilir. Bu durumda Jilan annesinin ölümünü hatırlayacaktır ama bu konuda hiçbir şey hissetmeyecektir.

Farklı savunmalar farklı unsurları bastırır. Ego aynı zamanda, kabul edilemez bilinçdışı öğeleri, nesnelerini değiştirerek ve duygulanımlarını tersine çevirerek dönüştürebilir.

İşte bazı bastırma temelli (repression-based) savunmalar:

  • Duygulanım izolasyonu (isolation of affect) – Burada, ego duygulanımı bastırır ama düşünce bilinçli kalır. Yukarıdaki üçüncü örnek, duygulanım izolasyonudur. Bu savunma baskın olduğunda, kişi duygudan yoksun görünür.

Örnek:

– Kazım, karısı tarafından henüz terk edilmiş olmakla ilgili, hiçbir şey hissetmediğini, söyledi.

  • Entelektüelleştirme (intellectualization) – Duygulanımın yalıtılmasıyla ilgili olarak, bu savunma, acı verici veya rahatsız edici duyguların yerini almak için aşırı düşünmeyi (excessive thinking) kullanır.

Örnek:

– Terapiye başlama konusundaki kaygı duygularını işleyemeyen Levent, psikoterapi hakkında on kitap okudu ve yeni terapistini, aktarımın nörobiyolojisi üzerine bir tartışmaya dahil ederek başladı.

  • Akılcılaştırma (rationalization) – Burada ego, sorunlu durumlar/duygular için iyi nedenler veya gerekçeler bularak kabul edilemez duygularla ilgilenir.

Örnek:

– Mehmet işinden kovulur ama karısına, yıllardır işinden mutsuz olduğu için bunun en iyisi olduğunu, söyler.

Mehmet bunaltıcı duygulardan, onları bastırarak ve anlaşılır ya da mantıklı bir açıklamanın bilincine varmasına izin vererek kendini korur.

  • Yer değiştirme (displacement) – Bu savunmada, bir arzu veya duygunun nesnesi, kendini daha rahat hissettirecek biri için değiştirilir

Örnek:

– Turgut, aslında babasından korktuğu halde [onun yerine] okul müdüründen korkmaktadır.

Babasından korkma fikri bastırılır ve duygulanım yeni bir nesneye [müdüre] bağlanır.

Bunun bölme temelli bir savunma olmadığına dikkat edin; çünkü duygulanım hala benlikten kaynaklanıyormuş [Ben korkuyorum.] gibi algılanır.

  • Somatizasyon (somatization) – Burada bir düşünce ya da duygulanım bastırılır ve bedensel bir duyum olarak deneyimlenir.

Örnek:

– Numan, ekim ayında mide krampları yaşamaya başladı. Terapisti bunun, karısının ölümünün ikinci yıl dönümü ile ilgili olup olmadığını merak ettiğinde, bunun yaklaşmakta olduğunu tamamen unuttuğunu fark etti.

  • Yapıp bozma (undoing) – Bu, egonun bir “yeniden yapma” şansıdır; ego, kabul edilemez veya rahatsız edici olduğunu düşündüğü bir şeyi tersine çevirir.

Örnek:

– Oya, işinde bütün gün insanları aldatır ve sonra sokaktaki bir dilenciye para verir.

  • Karşıt-tepki oluşturma (reaction formation) – Reaksiyon oluşumunda, kabul edilemez duygulanım tersine çevrilir ve bilinçli olarak yalnızca karşıtı olarak deneyimlenir.

Örnek:

– Pınar, bebeğin gece boyunca uyuyamamasından duyduğu öfkeden kendini korumak için bebeğine karşı aşırı korumacıydı.

Bu, yapıp bozmadan farklıdır; çünkü orijinal (tersine çevrilmemiş) duygulanım asla bilinçli olarak deneyimlenmemiştir. Asıl duygu (öfke) bilinçli hale gelmeden önce tam tersine çevrilir; bu yüzden de yapıp bozmaya [duygunun geri alınmasına] gerek kalmaz.

  • Özdeşleşme (identification) – Bu, “Eğer onları yenemiyorsan, onlara katıl!” savunmasıdır. Kıskançlık ve rekabetçilik gibi duygular, diğer kişinin yönlerini içselleştirerek ele alınır.

Örnekler:

– Ablası ve arkadaşları Ayşe’den uzaklaştıktan sonra, Ayşe, onların yaptığı müziği dinlemeye başladı.

-Doktor, iki aydır gördüğü bir hastasının kendisininkine benzer giysiler giymeye başladığını fark etti.

Çoğu durumda, örneğin birisi bir akıl hocasıyla (mentor) verimli bir şekilde çalıştığında, özdeşleşme oldukça adaptif olabilir. Ergenlik döneminde gelişimin normal ve önemli bir parçasıdır.

  • Aşırı duygusallık/ duyarlılık (excessive emotionality) – Burada, duygu bilinçli kalırken düşünce içeriği bastırılır. Bazı açılardan bu, entelektüelleştirme ve duygulanım izolasyonu gibi savunmaların tam tersidir. Yüksek duygu bazen, bastırılmış bir düşüncenin yerini alabilir bazen de daha fazla endişe uyandıran başka bir duygunun yerini alabilir.

Örnek:

– Reyhan, boşanmasının bugün kesinleşmesi gerçeğinden etkilenmemiş görünüyordu ancak kendisine bakkal siparişinin ertelendiği söylendiğinde histerik [korku, duygu veya duygusal şok nedeniyle mantıksız olan] hale geldi.

  • Dışsallaştırma (externalization) – Dışsallaştırmayı kullanarak, insanlar, iç çatışmaları dış çatışmalarmış gibi algılar.

Örnek:

Sevda, nişanlısıyla mı kalmalı, yoksa onunla temasa geçen eski erkek arkadaşıyla mı çıkmalı, çatışmasıyla bir terapiste danıştı. Aylar süren terapide, aslında evlenme konusunda kararsız olduğunu fark etti.

Sevda, evlenme konusundaki kararsızlığını dışa vurmuş, bunu bir erkekle mi yoksa başka biriyle mi çıkmakla ilgiliymiş gibi deneyimlemişti. Bunun bölmeye dayalı bir savunma mekanizması olmadığına dikkat edin çünkü duygular hala benliğin içinden geliyormuş gibi algılanıyor.

  • Cinselleştirme (sexualization) – İnsanlar cinselleştirdiğinde, daha derin ve rahatsız edici duygulardan kaçınmak için cinsel olmayan sorunları alır ve onları cinsel hale getirirler.

Örnek:

– Annesinin depresyonu sırasında başıboş kalan on dört yaşındaki Melek, erkek beden öğretmeniyle flört etmeye başladı.

Melek, anne şefkatine olan ihtiyacını cinselleştiriyor. Cinselleştirme, öfkeli ve rekabetçi temalar da dahil olmak üzere bir dizi duygu ve fantezinin yerini alabilir.

  • Bastırma (repression) – Bastırmanın kendisini unutma! Bastırma, düşünceleri, duyguları ve fantezileri bilinçten gizleyerek unutmaya, inkar etmeye ve cinselliği engellemeye yol açar.

Örnek:

– Tülin, boşandıktan sonra, yirmi yıldır ilk kez faturaları kendi başına ödeme konusunda o kadar endişeliydi ki, son fatura tarihini tamamen unuttu.

  • Kendine/ kendiliğe karşı döndürme (turning against the self) – Bu savunma, özellikle olumsuz duygular söz konusu olduğunda, nesnenin yerine benliği koyar.

Örnek:

– Umut, kendisinin üniversite ücretini ödemek yerine, yeni bir ev aldığı için babasına kızgındı ancak bu öfkeyi, ilk dönemde yeterince başarılı olamadığı için, özeleştiri olarak yaşadı.

İyi işleyen insanların (well-functioning people) yukarıdaki “bastırma temelli” savunma mekanizmalarını her gün kullandıklarını ve stres altında olduklarında gerileyebileceklerini ve geçici olarak bölme temelli savunma mekanizmalarını kullanabileceklerini unutmayın. Bu nedenle, insanların aşkta, işte ve oyunda iyi bir şekilde işlev görmesini gerçekten zorlaştıran, bölmeye dayalı savunmaların varlığı değil, onların baskınlığıdır.

En adaptif savunmalar

Egonun, acı veren duygulanımları, düşünceleri ve fantezileri yatıştırmaya yardımcı olacak başka mekanizmaları da vardır. Klasik olarak, savunma mekanizmaları bilinçsizce arabuluculuk eder; yani, kişinin haberi olmadan devreye girerler. Mesela kişi “Babama kızmak istemiyorum, o yüzden kızgınlığımı tersine çevireceğim ve ona kendimi çok yakın hissedeceğim.” demiyor. Öfke hiçbir zaman kayda alınmaz ve “takla” bilinçsizce atılır. Öyle ki bilince ulaşan duygu her zaman öfkenin tersi olur. Bununla birlikte, olgun egoların benlik saygısını artırmaya yardımcı olmak ve acı verici duygulanımlarla başa çıkmak için kullanabilecekleri başka manevraları vardır.1, 21, 22 Bunlar bilinçli olabilir veya olmayabilir. Bu nedenle, hepsi klasik savunma mekanizması değildir.

  • Mizah (humor) – Pek çok insan, rahatsız edici düşünceleri veya duygulanımları yatıştırmak için mizahı kullanır. Bu bilinçli olduğunda, oldukça adaptiftir ancak acı verici duygulardan kaçınmak için mizahın kronik kullanımı sorunlu olabilir.

Örnekler:

– Volkan, bir satış konuşması sırasında rahatsız edici bir dil sürçmesi yaşadı ve ardından müşterilerine bu konuda bir şaka yaptı.

Burada mizah, kaygıyı hafifletmek için çok uyumlu bir şekilde kullanıldı. Bu bilinçli bir seçimdi.

– Vildan, erkek arkadaşının, ilişkileriyle ilgili hiçbir şeyi ciddi olarak konuşamadığından ve her şeyle dalga geçtiğinden şikayet ediyor.

Burada mizah gerçek bir savunma mekanizması olarak kullanılır ve çok daha az olgun ve adaptiftir. Rahatsız edici duygulanımları ve düşünceleri yatıştırmak için yakınlığı engeller.

  • Fedakarlık (altruism) – Bu, acı veren duygulanımlarla baş etmenin bir yolu olarak başkaları için bir şeyler yapmayı içerir. Yine, bu mekanizma bilinçli veya bilince yakın olduğunda çok olgun olabilir ancak daha bilinçsiz bir şekilde işlev gördüğünde özyıkıcı (self-defeating) hale gelebilir.

Örnekler:

– Babası kanserden öldükten sonra Ahmet, kanser araştırmaları için para toplamak amacıyla bir vakıf kurdu.

Burada fedakarlık, keder ve zor duygular üzerinde çalışmaya yardımcı olur.

– Yeşim, kendine bakmaktansa tüm zamanını yaralı hayvanlara bakmakla geçiriyor.

Yaralı hayvanlara bakmak, kendisine veya başkalarına tehlikeli veya kötü şeyler yapmaktan daha iyi olsa da, bunun kendine bakma yeteneğini engelleme derecesi, bunu daha az olgun ve daha az adaptif hale getirir.

  • Süblimasyon/ yüceltme (sublimation) – Fizik bilimde süblimleşme, bir elementin, sıvı hale geçmeden, doğrudan, katıdan gaza geçmesiyle oluşur. Psikodinamikte, yüceltme, rahatsız edici bir düşünce veya duygulanım, bilinçdışından doğruca bilince, dönüştürülmek zorunda kalmadan, yararlı bir biçimde gittiğinde gerçekleşir. Böylece, bir kişi öfkeyle ilgili bir şiir yazarak ya da kum torbasına yumruk atmak için spor salonuna giderek öfke duygularını boşaltabildiğinde, duygulanım açık bir “savunma” başlatmak zorunda kalmadan tamamen boşalmış olur. Süblimasyon genellikle, sonucun yararlı veya olumlu bir şey olduğunu ima eder.

Örnek:

– Zeynep, ne zaman işten bıksa, eve geldikten sonra uzun bir koşuya çıkıyor.

Burada Zeynep, duygularının farkındadır ve bunları, kendisine fayda sağlayan olumlu bir aktivite olan egzersiz yoluyla doğrudan boşaltır.

  • Baskılama (suppression) – “Bunu şimdi düşünmeyeceğim” diyor Scarlett O’Hara Rüzgar Gibi Geçti‘de, “Şimdi düşünürsem beni üzer” [23]. Bu klasik bir baskılama örneğidir. Bastırmadan farklı olarak, baskılama, bir düşünceyi veya duyguyu zihninden çıkarmak için bilinçli bir kararı içerir. Bir kez daha, baskılama adaptif olabilir veya olmayabilir. Kişi faturalarını aylarca aklından çıkartırsa borç büyür; bununla birlikte, kişinin endişelerini “geri plana” alma yeteneği, ruh sağlığı için esastır.

Örnek:

– Ali, alzaymır hastalığına yakalanan annesi için endişeleniyor ancak arkadaşlarıyla vakit geçirirken bunu aklından çıkarmayı başarabiliyor. (adaptif baskılama)

***

Ego işlevleri

  1. Gerçeklik testi
  2. Yargı
  3. Başkalarıyla ilişkiler
  4. Uyarıcı düzenleme
  5. Kaygı/duygulanım toleransı
  6. Dürtü kontrolü
  7. Oyun kapasitesi
  8. Öz farkındalık/psikolojik zihinlilik
  9. Benlik saygısı düzenlemesi
  10. Bilişsel fonksiyonlar
  11. Savunmalar

Bellak ve Goldsmith’ten uyarlanmıştır [5].

***

Savunma mekanizmaları

Daha az adaptif olanlar

  1. Bölme
  2. Yansıtma
  3. Patolojik idealleştirme ve değersizleştirme
  4. Yansıtmalı özdeşleşim
  5. İnkar
  6. Dissoasiyasyon
  7. Eyleme dökme
  8. Regresyon

Daha adaptif olanlar

  1. Duygulanım izolasyonu
  2. Entelektüelleştirme
  3. Rasyonalizasyon
  4. Yer değiştirme
  5. Somatizasyon
  6. Yapıp bozma
  7. Karşıt-tepki oluşturma
  8. Özdeşleşme
  9. Aşırı duygusallık
  10. Dışsallaştırma
  11. Cinselleştirme
  12. Bastırma
  13. Kendine karşı döndürme

En adaptif olanlar

  1. Mizah
  2. Diğerkamlık
  3. Süblimasyon
  4. Baskılama

Gabbard’dan uyarlanmıştır [16]

Süperego işlevi

Kaynaklar

Okuduğunuz metin Psikodinamik Psikoterapi: Klinik El Kitabı‘nın dördüncü bölümünün yer yer düzenlenmiş bir çevirisidir.

Yorum yapın