Mazoşizm Nedir?

Masochism (masochism), gizli bir haz ya da doyum bulmak amacıyla acı, aşağılanma ve/veya ıstırabın peşinden gitmeyi ifade eder. Sadizm ve mazoşizm içgüdülerinin Freud tarafından eşleştirilmesine gönderme yapan sadomazoşizm (sadomasochism) terimi de sıklıkla kullanılmaktadır. Psikanalitik literatürde mazoşizm şu anlamlara gelir: 1) acı ya da aşağılanma deneyiminde bilinçli cinsel uyarılma ya da haz ile karakterize edilen cinsel davranış (cinsel mazoşizm (sexual masochism)); acı ya da aşağılanma cinsel uyarılma için mutlak bir gereklilik olduğunda, cinsel mazoşizm bir sapkınlık (mazoşistik sapkınlık (masochistic perversion)) olarak tanımlanır; 2) doyum ya da haz bulma amacıyla acı ya da ıstırabın peşinden gitmeyle karakterize edilen cinsel olmayan davranış (psişik mazoşizm (psychic masochism)); bu sonuncusunda hem arayış hem de haz (ya da her ikisi) bilinçdışıdır; 3) tüm karakteri ıstırap ya da hayal kırıklığının gizli arayışı etrafında örgütlenmiş bir kişiyi tanımlayan mazoşistik kişilik bozukluğu (masochistic personality disorder).

Masochism, sıklıkla kendine yönelik saldırganlığın (self-directed aggression) eşlik ettiği bir duygudurumu olan depresyondan ayırt edilmelidir. Bununla birlikte depresyon kimi zaman mazoşistik amaçlara hizmet edebilir ve bu durum mazoşistik kişilik bozukluğu olan bireylerde depresyon görülme riskini artırabilir. Masochism ayrıca psikopatolojinin tümünde görülebilen fakat kişinin özellikle aramadığı ıstıraptan da ayırt edilmelidir. Yaşamın pek çok olumlu başarısında belirli bir düzeyde ıstırabın bulunduğu kabul edilirse, mazoşizm terimi ancak acı ya da ıstırabın, uygun hedeflerin peşinden gitmek için gerekenden fazlasıyla arandığı ve bireyin kendi hedeflerinin meşru biçimde elde edilmesinden haz duyma kapasitesinin belirgin biçimde bozulduğu durumlar için kullanılmalıdır.

Masochism, çeşitli düzeylerde gizli bir doyumun eşlik ettiği kendine zarar verici davranışın yaygın, hatta evrensel oluşu nedeniyle, klinik psikanalizde merkezi bir rol oynar; nitekim belirli bir düzeyde mazoşizm herkesin psikolojik yaşamının bir özelliğidir. Kuramsal açıdan bakıldığında mazoşizm önemlidir; çünkü varlığı, Freud’un (1920a) tanımladığı gibi “haz ilkesinin ötesinde” işleyen (ya da öyle görünen) psikolojik etkenlerin dikkate alınmasını gerektirir. Teori gelişim tarihinde, mazoşizm, saldırganlığın ve süperegonun incelenmesiyle yakından ve ayrılmaz biçimde bağlantılı olmuştur. Daha yakın dönem literatürü ise mazoşizmi nesne ilişkileri ya da bağlanma ve/veya narsisizm bağlamındaki sorunlar üzerinden anlamaya çalışmaktadır.

Mazoşizm terimi, 1895’te Von Krafft-Ebing tarafından, cinsel doyuma ulaşmak için acının zorunlu bir unsur olduğu bir cinsel sapkınlığı tanımlamak amacıyla ortaya atılmıştır. Bu yeni sözcük, sevdiği kadına umutsuzca âşık olan bir erkeğin acı ve ıstırabını anlatan ve onu kendisini köleleştirmeye ikna ettiği von Sacher-Masoch’un Venus in Furs adlı romanından türetilmiştir. Freud, mazoşizm terimini başlangıçta mazoşistik cinsel sapkınlığa atıfta bulunmak üzere benimsemiştir. Freud, acıdaki haz paradoksuyla, “zalimlik ile cinsel içgüdü arasında yakın bir bağlantı” varsayarak başa çıkmış; bunu, nesneyi boyunduruk altına alma gereksiniminden türeyen evrimsel/biyolojik terimlerle açıklamıştır. Libido’nun bu doğuştan niteliği nedeniyle “her acı, kendi içinde bir haz duygusunun olanağını barındırır.” Bu erken çalışmasında Freud (1905b), mazoşizmi sadizmin her zaman ilişki içinde bulunduğu “ters” ya da “pasif” ifadesi olarak tanımlamıştır. İçgüdü kuramı geliştikçe Freud (1915b), mazoşizmi saldırganlığın -ki hâlâ libidonun bir yönü olarak görülmektedir- suçluluk ve/veya hadım edilme korkularına yanıt olarak benliğe yönelmiş bir dışavurumu biçiminde kavramsallaştırdı. Freud (1919b) mazoşizmi, çocukların dayak fantezileriyle ilişkilendirdi; bu fanteziler, ödipal itkilerden anal-sadistik itkilerine doğru savunmacı bir gerilemeye karşılık gelir ve suçluluk ile kendini cezalandırma talepleri karşısında benliğe yönelmiştir. Böylece “mazoşizmin özü” “suçluluk duygusu ile cinsel aşkın birleşmesidir.”

1920 öncesinde Freud, mazoşizmi libidonun sadistik yönünün bir değişkesi (vicissitude) olarak (ve dolayısıyla haz ilkesiyle uyumlu biçimde işleyen bir olgu olarak) kavramsallaştırıyordu. “Haz İlkesinin Ötesinde”de (Beyond the Plea sure Principle) Freud (1920a), haz ilkesinin dışında işleyen ve birincil mazoşizmle (primary masochism) sonuçlanan bir ölüm dürtüsü (death drive) öne sürdü. Bu formülasyond sadizm, artık dışa yöneltilmiş mazoşizmden türeyen ikincil bir olgu hâline gelmiştir. Daha ileri bir dolanımda, sadizm benliğe yöneltilerek ikincil mazoşizmi (secondary masochism) ortaya çıkarabilir; bu da klinikte gözlenen acı arayıcı davranışların çoğunun kaynağını oluşturur. Son olarak Freud, konuya ilişkin en kapsamlı değerlendirmesi olan “Mazoşizmin Ekonomik Sorunu”nda (1924a) üç tür mazoşizm öne sürmüştür: 1) Birincil erotojenik/cinsel istek uyandıran mazoşizm (erotogenic masochism), diğer tüm türlerin temelini oluşturan ve ölüm dürtüsünün libido ile “kaynaşması” sonucunda ortaya çıkan türdür. 2) dişil mazoşizm (feminine masochism), hadım edilme ve kötü muamele görme yönündeki “pasif” ve “dişil” cinsel fantezileri benimseyen erkeklerde (ödipal korkulara karşı bir savunma olarak) tanımlanan türdür 3) ahlaki mazoşizm (moral masochism), mazoşizm kavramının dramatik bir genişlemesi olup “bilinçdışı suçluluk duygusu” ve “cezalandırılma gereksinimi”nden kaynaklanan, görünüşte cinsel olmayan, kendini engelleyici davranışları tanımlayan türdür.” Klinik durumda, ahlaki mazoşizm “negatif terapötik tepki (negative therapeutic reaction)” biçiminde ortaya çıkabilir. Neredeyse tüm analistler mazoşizmin açıklaması olarak Freud’un ölüm dürtüsü kavramını reddetmiş olsalar da, onun ahlaki mazoşizm kavramı cinsel olmayan psişik mazoşizmin sonraki tüm incelemelerine kapı açmıştır.

Post-Freudyen psikanalizde mazoşistik sapkınlık (masochistic perversion) ile psişik (ya da ahlaki) mazoşizm tartışmaları birbirinden ayrılmıştır; mazoşistik sapkınlık genellikle sapkınlık literatüründe incelenirken, psişik mazoşizm karakter literatüründe ele alınmaktadır. Psişik mazoşizmin altında yatan psikodinamiklerin kapsamı psikoseksüelin ötesine genişledikçe, mazoşizmin iki temel biçimi arasındaki bağ Freud’a göre olduğundan daha az belirgin hâle gelmiştir. Psişik mazoşizm tartışmalarında bütün kuramcılar mazoşizmin evrensel yönünü, nörotikten normale uzanan bir süreklilik üzerinde var oluşunu ve sadizmle olan bağlantısını vurgulamışlardır. Hepsi, Freud’u izleyerek, saldırganlığın rolünü ve süperegonun katkısını önemle belirtmiştir. Birçok kuramcı, mazoşizme eşlik eden acı ve ıstırabın kendi başına mı arandığını, yoksa herhangi bir tür haz ya da başarı için ödenen koşul ya da bedel mi olduğunu sorgulamıştır (Reik, 1939; C. Brenner, 1959). Freud (1916) da bu tür bireyleri “başarı tarafından yıkıma uğratılanlar” ya da “bir suçluluk duygusu yüzünden sabıkalılar” olarak tanımlamıştır.

Yasaklanmış cinsel ya da ödipal itkiler nedeniyle kendini cezalandırmanın yanı sıra, sonraki kuramcılar mazoşizmin kişilerarası, bağlanma ve (ağırlıklı olarak preödipal) nesne ilişkileri yönlerini vurgulamışlardır; bunlar arasında mazoşizmin kışkırtıcı ve teşhirci nitelikleri (Reik, 1939), nesne üzerinde büyüsel bir denetim kurma girişimi (Eidelberg, 1959) ve “saldırganın baştan çıkarılması” girişimi (Loewenstein, 1957) yer alır. Bu kuramcıların bazıları, mazoşizmi çocuklukta zarar gördüğü bir nesneyle bağı sürdürme gereksinimiyle ilişkilendirmiştir (Berliner, 1942). Fairbairn (1954), “mazoşistik savunma (masochistic defense)” adını verdiği olguyu, hayal kırıklığı yaratan fakat yine de ihtiyaç duyulan nesneyle ilişkiyi sürdürme yönündeki tümüyle yoğun çaba olarak tanımlamıştır; bu çaba, tüm hayal kırıklığı ve yoksunluğun suçunu üstlenen “tümüyle kötü bir kendilik (all-bad self)” yaratılması yoluyla gerçekleşir.

Bergler (1948a, 1949), mazoşizmin öz-değer artırıcı ya da narsisistik yönlerini vurgulayan bir formülasyon içinde mazoşistik bireyleri “haksızlık toplayıcıları (injustice collectors)” olarak adlandırmış ve başkalarıyla ilişki kurmanın üç aşamalı bir sürecini tanımlamıştır: 1) bireyin kendini incinmiş, aldatılmış ya da aşağılanmış hissettiği bir durumun algılanması; 2) “sahte-agresif (pseudo-aggressive)” bir tepki, yani zamanlaması, dozajı ve yönü yanlış olan ve bu nedenle daha fazla “kötü muamele”ye yol açan agresif bir tepki; 3) daha ileri bir yenilgi, öfkenin yerini kendine acıma, depresyon ve “bu sadece benim başıma gelir” duygularına bırakması. Bergler (1961) ayrıca ağır hastalığı olan hastalarda habis mazoşizmi (malignant masochism) tanımlamıştır. Bergler’i izleyen A. M. Cooper (1988), narsisistik ve mazoşistik öğelerin birbirine öylesine sıkı biçimde iç içe geçtiğini öne sürmüştür ki, kavramsal açıklık, narsisistik-mazoşistik kişilik bozukluğu (narcissistic-masochistic personality disorder) adıyla tek bir unsurun ele alınmasıyla sağlanabilir. Cooper’ın görüşüne göre, “yeterince iyi (good enough)” bakım verme durumu söz konusu olduğunda bile, çocuklukta güçsüzlük ve çaresizlik yaşantısının yaygınlığı her zaman bazı mazoşistik savunmaların devreye sokulmasına yol açar; bunlar, “yenilgi yoluyla zafer (victory through defeat)” vaadini taşır (Reik, 1939). Kendilik psikologları, kronik narsisistik öfkenin kendiliğin yapısına nasıl yerleşebileceğini ve bunun küçümseme, haksızlık toplama, kendini suçlama, kendine acıma ve intihara yönelik davranışlarla karakterize edilen sadomazoşizmle sonuçlanabileceğini tanımlamışlardır (A. Ornstein, 1991).

Psişik mazoşizmin evrenselliğine ve mazoşistik kişilik bozukluklarının yaygınlığına karşın, ruhsal hastalık sınıflandırmacıları, Freud’u izleyerek tanının pasiflik ve kadınlıkla bağlantılı olduğunu ve kadınların ya da acılarından dolayı suçlanabilecek diğer bireylerin ayrımcılığa uğramasına yol açabileceğini ileri sürenlere saygı göstererek, önerilen “kendi kendini engelleyen kişilik bozukluğu”nun (self-defeating personality disorder) DSM sistemine alınmaması yönünde tutarlı biçimde karar vermişlerdir. Psikodinamik Tanı Kılavuzu (PDM), mazoşistik (ya da kendini engelleyici) kişilik bozukluklarını ahlaki mazoşistik kişilik bozukluğu (azalmış öz-değer, haz ve başarı yaşantılarını reddetme ve bilinçdışı suçluluk ile karakterizedir) ile ilişkisel mazoşistik kişilik bozukluğu (ilişkilerde acı çekme ya da kurbanlaştırılma ile karakterizedir) şeklinde ayırır. Ayrıca, her zaman sınır düzeyde işlediğini öne sürdüğü bir sadistik/sadomazoşistik kişilik bozukluğunu da içerir (PDM Task Force, 2006).

Kaynak:

American Psychoanalytic Association. (2012). Masochism. İçinde Psychoanalytic terms and consepts (4. baskı, s. 145).

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir