Aktarımın Çözülmesi Nedir?

Aktarımın çözülmesi (the resolution of the transference) ya da ortadan kalkması (dissolution), aktarım nevrozunun sonlanma noktasını ve analizanın, psikanalistle kurduğu ilişkinin esasen çocukluk dönemindeki ilişkilerin tekrarı olduğunun tam olarak farkına varmasını ifade eder.

Freud’un aktarımın çözülmesine ilk açık göndermesi, “Psikanaliz Uygulayan Hekimlere Öneriler (Recommendations to Physicians Practising Psycho-Analysis)” başlıklı makalesinde yer alır; burada Freud, aktarımın çözülmesini “tedavinin başlıca görevlerinden biri” olarak tanımlamıştır (1912e, s. 118). Bu düşüncenin ortaya konması, aktarımın bir bütün olarak ele alınmasını ima ettiği için, Freud’un aktarım nevrozu ve analitik tedaviyi bir süreç olarak kavramsallaştırmasının bir parçasıdır. Freud, bu süreci şöyle tarif etmiştir: “Genel olarak, [analitik süreç] bir kez başladığında kendi yolunu izler; ne hangi yöne gideceğini ne de hangi noktaları hangi sırayla ele alacağını önceden belirlemeye izin verir… Bir erkek, elbette, bir çocuğun tamamının doğmasına neden olabilir, ancak en güçlü erkek bile bir kadının bedeninde yalnızca bir baş, bir kol ya da bir bacak yaratamaz… O da yalnızca, geçmişteki uzak olaylarca belirlenmiş, karmaşık bir süreci harekete geçirir; bu süreç çocuğun annesinden ayrılmasıyla sonuçlanır. Bir nevroz da aynı şekilde bir organizma niteliği taşır.”

“Aktarımın çözülmesi”, psikanalitik teknik açısından en önemli meselelerden biridir. Aktarım, bir yandan tedavinin itici gücü ve dirençlerle baş etmenin bir aracı işlevini görürken, öte yandan bizzat analitik çalışmanın ilerlemesine direnç gösteren bir kaynak haline de gelebilir. Aktarım, örtük içeriğin (latent content) çocukluk nevrozu olduğu durumda, onun açık içeriği (manifest content) olarak da görülebilir. Aktarım, yalnızca eyleme dökülmüş (acted-out) bir yineleme biçimi değildir; onun açıklığa kavuşturulması, hastanın anımsamasının yolunu açmakla kalmaz, aynı zamanda yeni bir yaşantı da oluşturur -“gerçek bir yaşantının parçasıdır, ancak özel olarak elverişli koşullar sayesinde mümkün olmuştur ve geçici bir nitelik taşır (1914g, s. 154). Aktarımın çözülmesi (ya da analizanın onu “aşması”) tüm bu süreci kapsar; ayrıca, bu “geçici nitelikteki yaşantı parçası” sona erdiğinde, hastanın analistten duygusal olarak ayrılmasını da içerir.

Freud, aktarım olgusunun doğru biçimde ele alınması konusunda her zaman büyük bir özen göstermiştir. Onun amacı, telkinin gücünü yalnızca analitik çalışmayı ilerletecek ölçüde kullanmak ve en sınırlı anlamda bile olsa karşılıklı bir analiz ya da aşk ilişkisine dönüşme tehlikesinden kaçınmaktı. Freud, “Aktarımın Dinamikleri (The Dynamics of Transference)” başlıklı makalesinde şöyle yazar: “Telkini, hastanın ruhsal bir çalışmayı gerçekleştirmesini sağlamak için kullanırız; bu çalışmanın zorunlu sonucu, onun ruhsal durumunda kalıcı bir iyileşme yaratmaktır.” (1912b, s. 106) Freud’a göre, aktarım nevrozunun yoğunluğu sınırlı tutulmalıdır; böylece hasta, “gerçeklik gibi görünen şeyin aslında unutulmuş bir geçmişin yansıması olduğunu” fark edebilecektir (1920g, s. 19).

Freud, aktarımın çözülmesini psikanalizde bir zorunluluk olarak görmüştür; psikanaliz, ancak şu koşulda gerçek anlamda psikanaliz adını hak ederdi: “Aktarımın yoğunluğu, dirençlerin aşılması için kullanılmışsa. Ancak o zaman, aktarım bir kez daha çözülüp -ki bu onun yazgısal sonudur- sona erse bile, hastalık hali yeniden olanaksız hale gelmiştir. (1913c, s. 143) Bu çözülmenin aşamalı olarak, tedavinin ilerleyişiyle birlikte gerçekleşmesi gerektiği, Freud’un metinlerinde örtük biçimde dile getirilmiştir. Örneğin Freud, “aktarımı (burada semptomlara benzeterek) tedavi ilerledikçe birer birer ortadan kaldırmayı” önermiş ya da aktarımın olumsuz yönlerinin “uygun zamanda” ele alınması gerektiğini belirtmiştir (1905 [1901], s. 118). Freud’a göre, aktarımın “ortadan kaldırılması (dissolution)” tedavinin sonuyla zorunlu olarak çakışırdı: “Bir analitik tedavinin sonunda aktarımın kendisi de ortadan kaldırılmalıdır.” (1916–17a [1915–17], s. 453) Bu sonlanma, yalnızca aktarımın çözülmeye doğru ilerleyişi, analizin kendi evrimiyle paralel biçimde gelişmişse mümkün olabilirdi.

Dolayısıyla, aktarımın çözülmesi Freud için yalnızca etik bir gereklilik değil, aynı zamanda tedavinin içsel bir bileşeniydi. Hastanın başlangıçtaki nevrozu, bir tür aktarım nevrozuna -yani bir ara duruma- dönüşür; bu aktarım nevrozunun aktarımın çözülmesi yoluyla iyileştirilmesi, genel bir terapötik sonuca ulaşılmasını sağlar: “Hastanın tüm semptomları, özgün anlamlarını yitirip aktarım ile ilişkili yeni bir anlam kazanmıştır… Ancak bu yeni, yapay nevrozun denetim altına alınması, tedaviye başlangıçta getirilmiş olan hastalıktan kurtulmakla -yani terapötik görevimizin yerine getirilmesiyle- çakışır. Doktorla ilişkisinde bastırılmış dürtüsel itkilerin etkisinden kurtularak normal hale gelen bir kişi, doktorun yaşamından çekilmesinden sonra da aynı durumda kalacaktır.” (1916–17a [1915–17], ss. 444–445)

James Strachey (1934), aktarımın çözülmesine yardımcı olmanın bir yolu olarak, güncel aktarım deneyimini geçmişle ilişkilendiren bir yöntem geliştirmiştir; bu yönteme aktarım yorumu (transference interpretation) adını vermiştir. Strachey, bu yaklaşımı “dönüştürücü (mutational)” yorumun bir modeli olarak ve özgül biçimde psikanalitik bir terapötik yöntem olarak görmüştür.

Kaynak:

Mijolla, A. de (Ed.). (2005). Resolution of the transference. İçinde International dictionary of psychoanalysis (s. 1490). Detroit, MI: Macmillan Reference USA.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir