Serbest Çağrışım Nedir?

I

Serbest çağrışım (free association), psikanalitik tedavide kullanılan ve “temel kural (fundamental rule)” olarak kabul edilen yöntemdir. Bu yöntemde hasta, herhangi bir seçicilik ya da sansür uygulamadan, aklına gelen her şeyi olduğu gibi söylemesi için teşvik edilir. Yöntem, Freud’un deterministik psişik fenomenler (psychic phenomena) kavramına dayanır: “Biz, gördüğünüz gibi, hastanın hiç de paylaşmadığı şu varsayımdan yola çıkıyoruz: Bu kendiliğinden ortaya çıkan düşünceler keyfi olarak seçilmiş değildir; aksine, onun sırrıyla -onun “kompleks”i (complex) ile- olan ilişkileri tarafından belirlenmiştir ve bir bakıma o kompleksin türevleri olarak kabul edilebilir” (1906c, p. 108–109). Bu yeni tedavi yönteminin kökeni, Freud’un konuşması sırasında onu kesmesine kızan Emmy von N.’den itibaren başlatılabilir. Yöntem daha sonra sistematik hâle getirilmiş ve psikanalitik tedavi tekniğinin kilit taşı olmuştur. Histeri Üzerine Çalışmalar’da bundan söz edilmez. O dönemde, alna uygulanan bir basınç, katartik yöntemin uygulanabilmesi için bir fikir ya da imgeyi ortaya çıkarmaya yardımcı olmak amacıyla kullanılıyordu.

Hastanın dikkatinin yeniden yönlendirilmesinin, unutulmuş bir sözcük ile bastırılmış düşünceler arasında bağlantıların ortaya çıkmasını sağlayabileceği gerçeğine ilişkin ilk atıf, “Signorelli’nin” adının unutulması (1898b) analizinde görülür. Ancak bu süreç, ayrıntılı biçimde “Rüyaların Yorumlanma Yöntemi” (1900a) başlıklı bölümde tanımlanmıştır: “Biz… ona psiko-analizin (psycho-analysis) başarısının, aklına gelen her şeyi fark edip aktarmasına bağlı olduğunu, ve örneğin, önemsiz, ilgisiz ya da anlamsız göründüğü için bir düşünceyi bastırarak kendini aldatmaması gerektiğini söyleriz.” (s. 101) Bu teknik, Dora’nın analizinde kullanılmıştır ve Freud, bu süreçte şunu belirtmiştir: “Değerli bilinçdışı düşüncelerin saf madeni, hastanın çağrışımlarının ham malzemesinden çıkarılabilir.” (Freud, 1905e, s. 112) Örneğin Freud şöyle der: “Psikanalitik tekniğin bir kuralı şudur: hâlâ açığa çıkarılmamış bir iç bağlantı, yakınlık yoluyla -çağrışımların zamansal bitişikliği aracılığıyla- varlığını belli eder; tıpkı yazıda, ‘a’ ve ‘b’ yan yana getirildiğinde ‘ab’ hecesinin oluşması gerektiği anlamına geldiği gibi (s. 39).
…Bir çağrışım dizisinde, çift anlamlı sözcükler, bir kavşak noktasındaki kesişme noktası gibi davranır (s. 65n). …Ben, bu tür çağrışımları -benim bir ifademin içeriğiyle örtüşen bir şeyi öne çıkaranları- genellikle bilinçdışından gelen bir onaylama olarak görme eğilimindeyim (s. 57). …[Dora’nın rüya yorumlama kurallarına uymaya isteksizliği], mücevher kutusuna ilişkin çağrışımlarındaki çekingenlik ve yetersizlikle birleştiğinde, burada son derece yoğun biçimde bastırılmış malzemeyle karşı karşıya olduğumuzu bana göstermiştir.” (s. 69n)

Bu düşüncelerini Freud, “Tedaviye Başlamak Üzerine” (1913c) başlıklı makalesinde açık biçimde ifade eder: “Başlamadan önce bir şey daha var. Bana anlatacakların sıradan bir sohbette anlatacaklarından farklı olmalıdır. Genellikle, haklı olarak, esas noktadan uzaklaşmamak adına sözlerin arasındaki bağlantıyı muhafaza etmeye ve aklına gelerek araya giren fikirleri ve tali meseleleri dışarıda bırakmaya çalışırsın. Lâkin içinde bulunduğumuz durumda farklı bir şekilde devam etmen gerekir. Belirli eleştiriler ve itirazlara istinaden bir kenara bırakmayı tercih edeceğin aklına gelen çeşitli düşünceleri bir şeylerle ilişkilendirdiğini fark edeceksin. Bunun ya da şunun bu noktada ilgisiz ya da oldukça önemsiz ya da mantıksız olduğu gerekçesiyle onlardan bahsetmeye gerek olmadığını söylemeye eğilimli olacaksın. Hiçbir zaman bu eleştirilere teslim olmamalı bunlara rağmen söyleyeceğini söylemelisin – bilhassa söylemeyi istemediğin için söylemelisin. Sonraları, takip etmen gereken bu yegâne ihtarın sebebini keşfedecek ve onu anlamayı öğreneceksin. Dolayısıyla, aklından ne geçerse söyle. Örneğin, bir tren vagonunun cam kenarında oturan bir gezgin olduğunu ve vagonun içerisindeki bir kimseye dışarıda gördüğün değişen görüntüleri tarif ettiğini düşün. Son olarak, mutlak surette dürüst olacağına söz verdiğini unutma ve şu ya da bu sebeple bahsetmesi nahoş olduğu için hiçbir şeyi dışarıda bırakma” (p. 135) [Bu pasajın çevirisi şuradaki çeviriden alınmıştır.]

Serbest çağrışım yöntemi, o dönemde Eugen Bleuler ve Carl Gustav Jung’un Burghölzli Kliniği’nde yürüttükleri uyarıcı sözcüklere dayalı çağrışım deneyleriyle sık sık karıştırılmıştır. Freud, “‘Psycho-Analysis and Establishment of Facts in Legal Proceedings”‘te (1906c) bu yönteme atıfta bulunmuş olsa da, kendi çalışmasını bundan açıkça ayırmaya özen göstermiştir. 26 Şubat 1908 tarihli bir ifadesinde bu tekniği, “psikanalizin çok üstün olduğu kaba bir yöntem” olarak nitelendirmiştir (Nunberg ve Federn, 1962–1975, s. 335). Yine de, özellikle Fransa’da, yorumcular uzun yıllar boyunca bu yöntemin Freud’a ait olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Freud, 1920 tarihli “A Note on the Prehistory of the Technique of Analysis”de, bir yöntemin mucidi olduğunu iddia etmesine yol açan “kriptomnezi”yi (cryptamnesia) -yani daha önce okuduğu bir fikri unutup kendine ait sanma durumunu- kabul etmiştir. Freud, on dört yaşındayken Ludwig Börne’nin “The Art of Becoming an Original Writer in Three Days”ini okumuştu. Börne, bu metinde bir yazarın baskı ve sansürden kurtulmasının en iyi yolunun, üç gün boyunca aklına gelen her şeyi eksiksiz biçimde yazıya dökmesi olduğunu belirtmekteydi.

Bir kez daha görüyoruz ki, popüler düşünce içinde dolaşan yalıtılmış bir fikir, tek başına yetersizdir; onu aşan bir düşünce bütününe dâhil edilebilmesi için belirli gelişmelerin yaşanması gerekir. Serbest çağrışım yöntemi, gizli bir gerçeğin aranışı içinde sözü özgürleştirerek, analiz için gerekli malzemenin üretilmesinde temel yöntem hâline gelmiştir. Ancak, aşırıüretim (overproduction) durumunda, bu özgürlük bazen her türlü yoruma karşı bir direnç biçimine de dönüşebilmektedir.

Kaynak:

Mijolla, A. de (Ed.). (2005). Free association. İçinde International dictionary of psychoanalysis (s. 615). Detroit, MI: Macmillan Reference USA.

II

Serbest çağrışım, bir hastanın öznel zihinsel deneyimi üzerindeki bilinçli denetimini askıya almaya çalıştığında gerçekleşen bir tür zihinsel etkinliktir; bu sayede deneyim “serbest (free)” hâle gelir ve hasta bu deneyimi sansürlemeden analiste iletir. Psikanalitik tedavide hastaya serbest çağrışımda bulunma yönergesi, Freud’un “temel kural (fundamental rule) olarak adlandırdığı ilke ile yakından ilişkilidir; bu ilke, hastanın düşüncelerini olabildiğince az sansürle analiste aktarması yönündeki talimattır (Freud, 1910a, 1912b). Serbest çağrışımın kullanımı, psişik determinizm (psychic determinism) adlı kuramsal ilkeden türetilmiştir; bu ilkeye göre tüm zihinsel olaylar, önceki zihinsel olaylar tarafından nedenlenir ve iki ya da daha fazla zihinsel öğe arasında bilinçdışı bir bağlantı veya “çağrışım (association)” vardır. Bir hasta serbest biçimde çağrışım yaptığında ve normalde reddedeceği ya da kaçınacağı deneyimlerinin yönlerine dikkat edebildiğinde, kendisini daha doğrudan açığa vurur; böylelikle hem hasta hem de analist, düşünceler dizisi içinde ortaya çıkan beklenmedik çağrışımsal bağlantıları fark edebilir. Ayrıca, analist, hastanın süregiden bilinçli ve öznel deneyimini kısmen belirleyen bilinçdışı çağrışımsal bağlantılar hakkında çıkarımlarda bulunabilir. Analist ve hasta aynı zamanda bilinçdışı dirençlerin belirtilerine de dikkat ederler; yani bastırılmış çatışmalı zihinsel içeriğin hastanın çağrışımsal akışına girmesini tehdit ettiği durumlarda ortaya çıkan serbest çağrışım kesintilerine. Hasta, mahcubiyet, korku, utanç ve suçluluk gibi bilinçli dirençlerle de kaçınılmaz biçimde mücadele eder; bu duygular, onun iletişimini kesmesine ya da değiştirmesine yol açar. Serbest çağrışım, divanın kullanımıyla, seansların sıklığıyla, analistin yönlendirici olmayan tutumuyla ve göreli sessizliğiyle kolaylaştırılır. Analistin müdahaleleri -özellikle aktarımın ya da diğer dirençlerin yorumlanması- hastanın zihinsel yaşamının önceden tehdit edici yönlerini kabullenmesini artırarak serbest çağrışımı kolaylaştırır.

Freud, serbest çağrışımı terapötik bir teknik olarak tanıttığında, psikanalizi özgün bir tedavi biçimi olarak başlatmış oldu. Serbest çağrışımın tanıtımı, zihnin dinamik süreçlerinin işleyiş hâlinde gözlemlenebilmesini sağlayan bir araç sunduğu için önemli bir teknik ilerlemeydi. Hem hasta hem de analist için serbest çağrışım, yöntemin verilerini sağlar; hastanın süregiden zihinsel sorunlarını oluşturan güdü ve anlamların etkileşimine bir bakış sunar. Psişik determinizmi zihinsel yaşamın temel bir özelliği olarak gören çağdaş psikanalitik ekollerde, serbest çağrışım klinik yöntemin vazgeçilmez bir parçası olmaya devam etmektedir. Freud direnci serbest çağrışımın önünde bir engel olarak görürken, günümüzde serbest çağrışımın amaçları, analitik durum bağlamında hastaların serbest çağrışım görevine verdikleri tepkilerde ortaya çıkan aktarım ve karakter savunmalarının anlaşılması açısından ele alınmaktadır. Serbest çağrışım tekniği aynı zamanda bazı tartışmalarla da ilişkilidir. Kişilerarası anlamın analitik ikili ilişki içinde keşfine odaklanan ilişkisel ve kişilerarası analistler, serbest çağrışımı genellikle “tek kişilik (one-person)” bir psikolojiyle bağlantılı olduğu için ikinci plana atmışlardır; ancak bazı kuramcılar, psikanalitik tedavinin ilişkisel bir bakış açısından bile serbest çağrışımın değerini vurgulamışlardır (Aron, 1990).

Freud, 1892 ile 1895 yılları arasında hastalarının da yardımıyla serbest çağrışım yöntemini yavaş yavaş keşfetti; serbest çağrışımı gösteren ilk vaka örneği ise 1907 yılına aittir (Freud, 1914d; Mahony, 1979). Freud başlangıçta hipnozu “yönlendirilmiş serbest çağrışım” ile değiştirdi; bu teknikte hastalarından “belirtileriyle çağrışım kurmaları” isteniyordu. Freud, hastaları çağrışım yaptıkça sonunda semptomu bastırılmış bir anıyla ilişkilendiren çağrışım zincirlerini duyacağını varsaydı. Freud’un hastaları “yönlendirilmiş serbest çağrışım”ın müdahalelerine itiraz ettiklerinde, bastırılmış malzemenin bilince ulaşmasını sağlamak amacıyla serbest ya da yönlendirilmemiş çağrışımı kullanmaya başladı.

Freud, tedavinin amacının bilinçdışını bilinçli hâle getirmek olduğu topografik zihin görüşü bağlamında serbest çağrışımı önermiştir. Freud (1914c), dirençlerin yalnızca serbest çağrışımın önündeki engeller değil, aynı zamanda aktarım tutumlarının anlamlı yinelemeleri olduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte, Freud direncin daha derinlemesine anlaşılmasındansa onun aşılmasını savunmaya devam etmiştir (1926a). Bu durum, semptomların, karakterin ve dirençlerin oluşumunda egoya ve süperegoya daha fazla önem atfeden yapısal kurama geçtiğinde bile değişmemiştir. Direnç analizinin analitik teknikte daha merkezi bir konuma gelmesi, W. Reich’in Character Analysis (1933/1945) ve A. Freud’un The Ego and the Mechanisms of Defence (1936) eserleriyle mümkün olmuştur. Bu gelişmeye, geçmişin yeniden yapılandırılmasından ziyade mevcut bilinçdışı işleyişin açığa çıkarılmasına yönelik daha büyük bir odaklanma eşlik etti. Kişilerarası psikanaliz ekolünü kuran Sullivan (1953b), serbest çağrışım tekniğini bütünüyle reddetti ve onun yerine hastanın geçmişteki ve şimdiki gerçek kişilerarası deneyimine yönelik “ayrıntılı bir soruşturma (detailed inquiry)” yöntemini getirdi. Ayrıntılı soruşturma, analistin kişisel katılımının kaçınılmaz olduğunu düşünen Sullivan tarafından, analistin bir tür “katılımcı gözlem (participant observation)” biçimi olarak görülmüştür.

Çoğu analist için psikanalitik teknik, pasif/çağrışım yapan bir hasta ile aktif/yorumlayan bir analist arasındaki rol ayrımından uzaklaşarak, hem hastanın hem de analistin yoruma katkıda bulunduğu ve hastanın özdüşünümünün (self-reflection) değerli görüldüğü bir analitik ikiliye (analytic dyad) yönelmiştir (A. Kris, 1990). Bununla birlikte, psikanalistler serbest çağrışım yaklaşımlarında farklılık gösterirler. Sürece yakından dikkat etme tekniğini kullanan bazı analistler, çağrışımlardaki an-be-an değişimlere odaklanarak hastaları bu deneyim üzerine düşünmeye davet eder ve böylece hastanın öz-yansıtmasına merkezi bir rol verirler (Gray, 1973). Diğer analistler ise bir çağrışım dizisinin altında yatan bilinçdışı temaları dinlerler.

Kaynak:

American Psychoanalytic Association. (2012). Free Association. İçinde Psychoanalytic terms and consepts (4. baskı, s. 89).

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir