Başlangıç Düzeyindeki Psikodinamik Psikoterapist İçin Temel Teknikler

Psikoterapi yürütmeyi öğrenme süreci son derece zorludur, özellikle de başlangıç aşamalarında. Yeni başlayan bir terapistin, hastayla ilk çalışmalarda nasıl ilerlemesi gerektiği konusunda somut bir rehberlik arayışı içinde olması uygunsuz değildir. Ancak ne yazık ki, eğitim sürecindeki terapist, oldukça kuramsal olan ve çeşitliliğiyle kafa karıştırıcı bir nitelik taşıyan psikodinamik/psikanalitik literatür karşısında gözü korkmuş hissedebilir. Aşağıdaki metin, yazarların psikoterapi literatüründen, kıdemli meslektaşlarla yapılan süpervizyonlardan ve kendi klinik deneyimlerinden damıtarak oluşturdukları psikoterapi “incileri”nin bir derlemesidir. Bu makale, psikodinamik çalışmanın bazı teknik yönlerine dair bir başlangıç kılavuzu olarak tasarlanmıştır. Teknikle ilgili, deneyimsiz kişiler için şaşırtıcı olabilecek ve diğer türdeki geleneksel konuşmalardan farklılık gösteren yönler seçilmeye çalışılmıştır. Yazarlar, metnin üslup açısından daha akıcı olmasını sağlamak amacıyla, “he/she” ya da “them” yerine “he” zamirini kullanmayı tercih etmişlerdir. Makalenin sonunda, başlangıç düzeyindeki terapistler için bir rehber niteliğinde bir kaynakça sunulmuştur.

GENEL İLKELER

  • Zamanınızın büyük bir kısmını dinlemeye ve gözlem yapmaya harcayacaksınız. Hastayla güçlü bir ilişki sürdürebilme olasılığınız, dikkatinizi bütünüyle hastanın söylediklerine vermeniz hâlinde artacaktır. Buna karşılık, hasta konuşurken telefona cevap vermeniz ya da bir şeyler yazmanız, aranızdaki bağlantı hissini bozabilir ve muhtemelen bozacaktır da. Terapi sürecine dikkat etmeye çalışın; zira bağlam, hastanın söylediklerinin içeriği kadar bilgilendirici olabilir. Örneğin, hastanın size verdiği tepkilerdeki beden dilini gözlemleyin.
  • Hastayla empati kurmadığınız sürece ona yardımcı olamazsınız. Hastanın belirli bir biçimde davranma gereksinimini anlamaya çalışın. Yargılayıcı olmayan bu tutum, sizinle hasta arasında bir çalışma ittifakının (working alliance) gelişmesine olanak tanıyacaktır.
  • Size belirsiz, alışılmadık ya da anlaşılmaz görünen her şeyi netleştirin (clarify).
  • Zararlı biçimde ortaya çıkan davranışlar konusunda hastayı yüzleştirin (confront).
  • Yorum yapmayı (interpret) ölçülü biçimde ve genellikle aynı davranış birden fazla kez ortaya çıktıktan sonra gerçekleştirin. Müdahale edilmesi gereken en temel alanlar, terapinin bütünlüğünü herhangi bir biçimde tehdit eden davranışlardır; örneğin, hastanın seanslara geç gelmesi gibi.
  • Hastanın tepkisine bağlı olarak tüm yorumlarınızı yeniden gözden geçirmeye hazır olun. Terapötik ittifakı güçlendirmenin en önemli yönlerinden biri, her hastanın deneyimini onun kendini rahat hissedeceği bir dilde tanımlamayı öğrenmektir.
  • Hatalar yapacaksınız. Bu hataların hasta üzerindeki etkisini kabul edin: kişilerarası bir olaya ilişkin dürüst olabilme kapasitesini ona modelleyin; örneğin, uygun olduğunda özür dileyin, yaşananlara dair duygularının olmasını bekleyin ve bu duyguları dinlemeye istekli olun.

PSİKODİNAMİK TEKNİKLER

Aşağıda, psikodinamik psikoterapi sürecini kolaylaştırmada yararlı bulduğumuz on psikoterapötik “inci” yer almaktadır. Bu bölümde ele alınan konular arasında, terapist–hasta sınırlarının uygun biçimde korunması, nelere kulak verilmesi gerektiğinin anlaşılması ve önemli materyali ortaya çıkarmak, tanımak ve bu konuda yorum yapmak için bazı yaklaşımlar bulunmaktadır. Bunlar, belirli bir analitik düşünce ekolüne özgü olmayan genel tekniklerdir; ancak seçilen ilkeler, oldukça tutucu ya da geleneksel bir psikanalitik yönelimi temsil etmektedir. Tüm psikodinamik terapi uygulayıcıları bu teknikleri burada açıklandığı biçimiyle birebir kullanmaz. Bununla birlikte, bu özel teknikler, deneyimsiz terapiste “doğal” gelmeyebilecek durumlarda yol göstermek amacıyla formüle edilmiştir. Böylece psikodinamik terapinin yalnızca tavsiye verme ya da dostane bir sohbetten ibaret olmadığını vurgulamaktadır. Bu yaklaşımın, hastanın serbestçe konuşma ve duygularını ifade etme kapasitesini kolaylaştırma eğiliminde olduğunu; terapiste ise uygun mesleki sınırlar çerçevesinde etkileşimli bir diyalogu nasıl sürdürebileceğini anlamada yardımcı olduğunu gördük. Terapist, bu temelin üzerine kendi kişisel tarzını inşa edebilir; örneğin, bireysel üslubuna özgü unsurlar zamanla ortaya çıkacaktır. Ayrıca terapist, belirli hasta alt gruplarıyla çalışırken bazı uyarlamaların yararlı olduğunu keşfedebilir. (Örneğin, ergenlerle çalışırken bazı terapistler, yetişkin/çocuk bariyerini azaltmak ve daha iyi bir terapötik ittifak kurmak amacıyla daha kişisel açıklamalarda bulunmayı tercih ederler.) Bu yaklaşımla biriken deneyim, diğer terapötik yöntemlerin değerlerini karşılaştırmak için klasik bir arka plan işlevi de görecektir.

DİNLEME VE GÖZLEMLEME

1) Başlangıçtaki kapsamlı öykü alma seans(lar)ından sonra, terapi gerçekten başladığında, diyaloğu yönlendirme dürtüsüne direnin -hatta “Nasılsınız?” gibi zararsız görünen sorularla bile. Gülümseyin, beden dilinizle alıcı bir tutum sergileyin ve hastanın konuşmaya nereden başlayacağını kendi seçimine bırakın. Benzer biçimde, seans sonunda özetleme yapmaktan ya da daha sohbet havasında bir konuşma biçimine geçmekten kaçının. Yönlendirici olmamak, zaman zaman sosyal açıdan tuhaf hissettirse de, hastaya duyulan derin saygının bir göstergesidir; bu tutum, önemli olanın terapistin değil, hastanın meseleleri ve yönelimleri olduğunu ifade eder. Böylece, ortaya çıkan materyal terapistin (bilinçli (conscious) ya da bilinçdışı (unconscious)) önyargı ve ilgileri tarafından bozulmadan gelişebilir. Hastanın kullandığı sıradüzen, bağlam, duygusal ton ve anlatım tarzı başlı başına son derece değerli verilerdir. Özellikle, hastanın bir seanstaki ilk ve son ifadeleri çoğu zaman büyük önem taşır. Bazen bu ilkelerle doğrudan ilişkili bir sorun ortaya çıkar: terapistin alıcı sessizliğine tahammül edemeyen hasta tipi. Örneğin, böyle bir hasta kendisinin ne söylemesi gerektiğini bilemediği için benmerkezli ve kaygılı hale gelebilir (“Ne hakkında konuşmam gerektiğini bilmiyorum!”) ya da kuşkulu ve öfkeli bir tavır sergileyebilir (“Siz terapistlerin hepsi aynısınız!”). Bu durum size hastanın ilişki kurma tarzı hakkında anında bilgi verir ve terapinin kendisine dair duygularına odaklanma fırsatı yaratır; örneğin şöyle diyebilirsiniz: “Konuşmayı benim yönlendirmemi tercih ediyorsunuz gibi görünüyor. Konuşmaya başlamanın sizde bu kadar rahatsızlık yaratmasına neyin neden olduğunu düşünüyorsunuz?”

2) Hastanın söylediği her şey, görünüşte ilgisiz olsa bile, potansiyel olarak terapiyle {aktarımla*} ilgilidir. Örneğin, hasta şöyle diyebilir: “Dün doktora [avukata, muhasebeciye…] gittim. Onu görmek için iki saat bekledim -tam bir zaman kaybıydı!” Hastanın bu konuyu terapiye getirmeyi seçmesi, bunun bir şekilde sizinle olan deneyimiyle bağlantılı duygular taşıdığını gösterir. Böyle bir ifadeyi, mevcut durumla olası ilişkisi hakkında bir tahminle takip edebilirsiniz; örneğin: “Beni görmeye gelmek için harcadığınız zaman hakkında ne hissediyorsunuz?” Bir seansta ortaya çıkan tüm materyaller arasında, konular ne kadar farklı görünürse görünsün, bağlantılar kurmaya çalışın. Görünüşte “rastlantısal” bir düşünce akışını, bilinçdışı düzeyde belirli yönlere yönelten altta yatan kaygılar vardır.

* Psikodinamik terimler köşeli parantez içinde belirtilmiştir.

3) Duygusal tonunuzun {karşıaktarım (countertransference)} farkında olun ve bunun hastaya verdiğiniz tepkilerle nasıl değiştiğini gözlemleyin. Kendinizi huzursuz hissediyor, saçınızla oynayarak, takılarınızla meşgul olarak ya da ellerinizi yüzünüze götürerek kendinizi yatıştırmaya mı çalışıyorsunuz? Daha yakından bir içgözlem, hastanın söylediklerinden bilinçli olarak farkında olmadan rahatsız, sıkılmış, eğlenmiş ya da alınmış olabileceğinizi ortaya koyabilir. Bu, hastanın başkalarıyla ilişki kalıpları oluşturma biçimini anlamanıza yardımcı olabilecek bir veri türüdür. Eğer kendinizi öfkeli, şaşkın, yetersiz ya da utanmış hissediyorsanız, büyük olasılıkla hasta da aynı duyguları yaşamıştır ve bu duyguları sizde uyandırmaktadır; başka bir deyişle, sizi kendi iç dünyasının içine çekmektedir {yansıtmalı özdeşim (projective identification)}. Bazen, bu biçimde sizde uyanan duyguların bazılarını (fazla kişisel bir kendini açma olmaksızın) paylaşmayı seçebilirsiniz; örneğin şöyle diyebilirsiniz: “Siz konudan konuya böyle atladığınızda, kendimi kafam karışmış hissediyorum. Siz de … konusunda karmaşık duygular mı yaşıyorsunuz?”

4) Anlatının akışı içindeki niteleyici ifadeleri ve ani kesintileri fark edin. Örneğin, konunun aniden değişmesi, o konuyla ilişkili yoğun bir duygudan kaçınma isteğini gösterir. “Şey, size dürüst olacağım doktor.” ya da “Elbette falanca kişiye zarar verecek hiçbir şeyi asla yapmak istemem.” gibi ifadeler ise, bastırılan bilinçdışı dürtüleri açığa vurur; bu tür ifadeler bir savunma (defense) biçimini yansıtır {bozma (undoing)}. Örneğin, önemli bir aile üyesine yönelik çözülmemiş öfke taşıyan bir hasta, rahatsız edici bir olayı anlatırken veya bu öfkesini ifade ederken, öfkeli dileklerinin potansiyel şiddetini etkisizleştirmek amacıyla konuşmasını sürekli olarak telafi edici açıklamalarla süsleyebilir: “Elbette annem hayatında çok şey yaşamıştır,” “Kayınbiraderimin mantıksız olduğunu ima etmek istemem,” “Babamın cimri bir adam olduğunu kesinlikle söylemiyorum,” vb. Benzer biçimde, abartılı özellikler de genellikle yüzeyin altında işleyen karşıt dinamik süreçlere işaret eder: Aşırı uyumlu ya da dalkavukça tutumlar, altta yatan bir büyüklük duygusuna dair ipucu niteliğindedir. Mağduriyet eğilimli, kendini feda eden kişiler genellikle güçlü fakat gizli sadistik dürtülere sahiptir {karşıt tepki geliştirme (reaction formation)}. Başkalarının kendisine karşı olduğunu düşünen kişi ise, bastırılmış öfke duygularını dışa yansıtmaktadır {yansıtma (projection)}. Dikkatli olun! İçsel benliğine karşı bu denli özenle inşa edilmiş savunma kalkanlarına sahip biri, bu yönlerini kabul edilemez ve utanç verici bulur. Ani bir yüzleştirme, hasta için ne tolere edilebilir ne de terapötik açıdan faydalıdır. Hastanın yaşam öyküsünde tekrarlayan bu temaları zihninizde not edin ve hasta, ilgili bir konuyu konuşmaya hazır göründüğünde, bunlara nazik bir biçimde değinin. Örneğin şöyle diyebilirsiniz: “Hım, bana komşunuzdan bahsederken de buna benzer bir şey söylemiştiniz sanırım. Kendinizi sık sık bu tür durumlar içinde buluyor musunuz?”

5) Hastanın sizi daha sosyal bir role yerleştirme isteğine direnin. Sizin görece anonimliğiniz ve kendi ihtiyaçlarınızı hastayla paylaşmaktan kaçınmanız, tedavinin başarısı açısından hayati öneme sahiptir. Hastanın ilgisini keşfedin: “Benim hakkımda daha fazla şey bilmek sizin için neden önemli?” gibi bir soru sorabilirsiniz. Eğer hasta size bir hediye getirirse (bir fincan kahve bile olsa), minnettarlığınızı ifade edin, ancak hediyenin fiziksel yönünü değil, hastanın sizin için bir şey yapma arzusunun anlamını kabul edin ve bunu birlikte konuşun.

NETLEŞTİRME

6) “Alık” olun. Yeni başlayan bir terapist, yetersizlik duygularını telafi etmek için hastayı derin içgörülerle etkileme ihtiyacı hissedebilir. Ancak, terapide ilerlemenin asıl temel gücü netleştirme (clarification) sürecidir. Bu, hastanın düşünceleri, duyguları ve davranışları hakkında -özellikle size alışılmadık, kendine zarar verici ya da ortaya çıkan bir örüntünün parçası gibi görünen etkileşimler hakkında- daha fazla bilgi istemeyi içeren, safça ya da basit görünen sorular sormayı gerektirir. Aslında, bunu yaparken, iki arkadaş arasındaki sıradan bir sohbette müdahaleci sayılabilecek bir düzeyde sorgulama yapmanız gerekecektir. Bu nedenle, size ne kadar yabancı gelirse gelsin, hastanın koşullarına ilgi ve empatiyle yaklaşan yargılayıcı olmayan bir ton ve buna uygun bir ifadeler repertuvarı geliştirmeniz gerekir. Örneğin, “Küçük çocuğunuza nasıl olur da böyle korkunç, kanlı bir resim gösterirsiniz!” demek yerine, şöyle diyebilirsiniz: “Sanırım bu kadar kanlı bir resme bakmanın oğlunuz için rahatsız edici olabileceğini düşünmemiştiniz, öyle mi?” Hastanın bir duruma verdiği tepkilerin keşfi, doğrudan sorular yerine ihtiyatlı ifadeler kullanıldığında genellikle daha etkilidir; örneğin “Bu durumda eşinizin size söyledikleri karşısında kendinizi yıkılmış hissetmiş gibisiniz.” demek, “Bunun hakkında nasıl hissettiniz?” sorusundan daha derinlemesine bir etki yaratır. Bu tür bir ifade, hastanın sürece iki farklı biçimde katılmasına olanak tanır: ya sizin tanımlamanızla özdeşleşir (“Evet, tam olarak öyle hissettim!”) ya da kendini anlaşılmış hissedene dek kullandığınız ifadeyi düzeltir (“Yıkılmış demem doğru olmaz, daha çok öfkeliydim!”). Bu özenli keşif süreci, konuşmayı yüzeysel düzeyden anlamlı olana doğru taşır.

7) Hastayla bulunduğu noktada buluşun. Bunun bir diğer ifadesi, materyalin yüzeyinde çalışmaktır. Örneğin, diyelim ki hasta iş yerinde patronuyla yaşadığı bir olaydan bahsediyor. Siz, bunun hasta ile babası arasındaki durumla açık bir paralellik taşıdığının farkında olsanız bile, eğer hasta henüz kendi davranışının altında yatan şeyi sezgisel olarak bile kavrayacak düzeye gelmemişse, doğrudan bir yoruma dalmak onun için fazla sarsıcı olabilir {bilinçdışı arzularına karşı savunma hâlindedir}. Böyle bir durumda hasta muhtemelen olumsuz tepki verir ve sizin söylediklerinizi duyamaz {direnç}. Öncelikle hastanın kendi duygularını anlamasını geliştirin; ardından, hastanın bağlantıyı kendi kendine kurmasına yol açabilecek sorular sorun ya da gözlemlerde bulunun. Bir kişi, rahatsız edici duygularına dair farkındalığını yalnızca küçük adımlarla ilerletebilir. Kişi, kendi anksiyetesinin (ya da utanç, öfke, cinsel çekim gibi diğer duygularının) farkına vardığında, bu duygunun neden bu kadar yoğun olduğunu biraz olsun merak etmeye başlayabilir. Bazen “materyalin yüzeyinde çalışmak”, terapist ile hasta arasındaki etkileşimlere odaklanmak anlamına gelir. Örneğin şöyle diyebilirsiniz: “Fark ettim ki, patronunuzdan bahsettiğinizde -hatta burada bile- çok kısık bir sesle konuşmaya başlıyorsunuz. Bunun farkında mısınız?”

8) “Materyalin yüzeyi”nin çok önemli bir yönü, hastanın ortaya koyduğu duygulanımdır (affect). Terapi, duygulanımsal bir ortam içinde gerçekleşir. Bu nedenle, duygulanımı yakından izlemeye çalışın; yani anlatının olgusal içeriğine değil, hastanın bu olgularla ilgili nasıl hissettiğine odaklanın. Hastanın ne hissettiğini bildiğinizi varsaymaktan kaçının; çünkü onun yaşam deneyimleri sizinkilerden çok farklı olabilir. Çoğu zaman hasta kendi duygularının bile farkında değildir {bilinçdışı}, ve siz her ikiniz de, o duygularını sözcüklere dökmeye çalıştığında ortaya çıkan keşifler karşısında şaşırabilirsiniz. Duygularını söze dökmekte büyük güçlük yaşayan bir hastada, basit bir gözlem bile özgürleştirici olabilir; örneğin: “Sanki ağlamak üzereymişsiniz gibi görünüyorsunuz.” “Benimle düşüncelerinizi paylaşabilir misiniz?” gibi bir ifadeyle hastayı davet edin. Duygular daha serbest biçimde akmaya başladığında, duyguyu hastaya “açıklamak”tan kaçının (örneğin: “Boşanma sürecinde üzülmek tamamen anlaşılır bir tepkidir.”). Terapistin bu tür bir tepkisi {duygulanımın yalıtılması (isolation ofaffect)}, aslında ulaşılmak istenenin tam tersidir. Üzüntü, öfke vb. duyguların doğrudan deneyimlenmesi (experience) (bunların entelektüel olarak açıklanması değil) terapötik çalışmanın merkezindedir -tıpkı yas sürecinde duyguların yaşanmasının iyileştirici etkisine benzer biçimde. Benzer şekilde, hastayı “teselli etme” eğiliminize de dikkat edin (“Endişelenmeyin, her şey yoluna girecek.” gibi). Bu tür bir tepki yararlı değildir ve çoğunlukla terapistin, hastanın yoğun duyguları karşısında kendi rahatsızlığından kaçma isteğini yansıtır. Hastanın, rahatsız edici duygularını dile getirmenin “güvenli” olduğunu, terapistin bu duyguları taşıyabildiğini (contain) ve onların altında ezilmediğini ya da onlardan tiksinmediğini hissetmesi gerekir. Yoğun bir duygusal boşalım karşısında uygun tepkiler, saygılı bir sessizlik ya da reflektif ifadeler olabilir: “Yani kendinizi kızınız tarafından terk edilmiş hissediyorsunuz.” “Benim telafi seansı için uygun olamamamı size karşı zalimce bir tutum olarak algıladınız gibi görünüyor. Gerçekten öfkeli hissediyorsunuz sanırım.” Bu nedenle, usta bir terapist, seansların duygulanımsal “ısısını” dikkatle ayarlamayı bilir; amaç, hastanın duygularını gerçekten deneyimleyebilmesi için ortamı yeterince “ılık” tutmak, fakat onun taşkın ya da dayanılmaz bir duygusal sel altında kalmasını önlemektir. Soğuk ve entelektüel bir hasta, herhangi bir duygu hissedebilmesi için terapist tarafından bir miktar kışkırtılmaya ihtiyaç duyabilirken, histerik ya da sınır kişilik örüntüsüne sahip bir hasta genellikle duygularını aşırı biçimde dışa vurur ve bu nedenle duygulanımdan (ve dürtüsel eylemlerden) dikkatin daha akılcı ve bilişsel bir yaklaşımı öğrenmeye yöneltilmesinden fayda görür. Şunu da belirtmek gerekir ki, öfkenin sözel olarak ifade edilmesi -fırtınalı olsa bile- terapötik olabilir; ancak tehditkâr söylemler ya da eyleme dökülmüş davranışlar kabul edilemezdir ve terapide kesinlikle tolere edilmemelidir.

YÜZLEŞTİRME

Terapide “yüzleştirme (confrontation)” terimi, gündelik dildeki gibi düşmanca ya da saldırgan bir anlam taşımaz. Bunun yerine, hastaya zarar veren ve çoğu zaman kendisinin farkında olmadığı tekrarlayıcı davranışları fark ettirmeyi ifade eder. Örneğin şöyle diyebilirsiniz: “Her seansı kaçırdığınızda, bunun annenizin ölümü hakkında konuştuğumuz zamanların ardından gerçekleştiğini fark ettiniz mi?” Kişinin içinde, kendini kaldırmayı sürdüren güçlü psişik güçler {savunmalar} etkin biçimde çalışır {bunlara inkâr, mantıksallaştırma, narsisizm ve kaçınma da dahildir}. Bu nedenle, yüzleştirme, terapistin belirli bir davranışın dürüstçe ele alınması gerektiği konusunda kararlı bir ısrar göstermesini gerektirebilir. Örneğin: “Sizce neden her zaman terapiye 10 dakika geç geliyorsunuz?” “Trafik.” “Neden evden biraz daha erken çıkmayı tercih etmediğinizi merak ediyorum.” “Ah, ben her şeye geç kalırım!” “Peki, diğer insanlar bu duruma nasıl tepki veriyor?” “Eşim çok sinirleniyor.” “Gülümsüyorsunuz.” “Belki de onu bekletmekten hoşlanıyorsunuzdur?” [Duraklama] “Şey, açıkçası, belki de benim için beklemesinden hoşlanıyorum.” “Bu durumun terapide şu anda olup bitenlerle nasıl ilişkili olabileceğini düşünüyorsunuz?” Bu tekniğin en verimli biçimde kullanılabildiği alan, eyleme dökmenin (acting out) terapistle kurulan şimdi ve burada ilişkisi içinde ortaya çıktığı durumlardır. Bu tür davranışlar, hastanın yalnızca kendi bakış açısından aktardığı öyküsel örneklerden daha nesnel veriler sağlar. Terapide gözlenen bu davranışlar, dış dünyadaki diğer olaylarla karşılaştırılarak davranış örüntülerinin oluşturulmasına yardımcı olur. Örneğin şöyle diyebilirsiniz: “Görünüşe göre, akrabalarınıza ve arkadaşlarınıza sizinle ilgilenmeleri gerektiğini hissettirme eğilimindesiniz. Bu, benimle olan ilişkinizde de yaşandı. İlacınızı üçüncü kez kaybettiğinizde, eczaneye gidip yenisini alacak durumda olmadığınız izlenimini verdiğiniz için size örnek ilaç sağlama gereği hissettim. Başkalarının sizi çaresiz biri olarak gördüğünün farkında mısınız?”

YORUMLAMA

Bir yorum nasıl yapılır? Yüzleştirme, uyumsuz davranışları hastanın dikkatine sunmayı içerirken; yorumlama (interpretation), bu davranışları hastayı bu şekilde davranmaya iten daha derin psikolojik dinamiklerin bağlamı içinde anlamlandırmak anlamına gelir. Yorumlamadan önce gelen aşamalar şunlardır: dinleme, netleştirme, yüzleştirme ve en önemlisi, hastanın yaşadığı güçlüğe empatiyle yaklaşma. Hastanın davranışlarını, çocukluk döneminin koşulları nedeniyle geliştirmek zorunda kaldığı başa çıkma mekanizmaları bağlamında çerçevelemek yararlı olabilir. Örneğin: “Annenizin kamusal yerlerde yüksek sesle, öfke dolu sahneler yarattığında ne kadar küçük düşmüş hissettiğinizi anlattığınızı hatırlıyorum. Bu nedenle utanmaya karşı bu kadar düşük bir toleransınız olması şaşırtıcı değil.” Bu noktada duraklayın ve hastaya düşünceyi ilerletme fırsatı verin. Eğer hasta söylediklerinizle duygusal olarak özdeşleşiyor ancak erken dönem duygularıyla mevcut konuyu bağlantılandıramıyorsa, yorum için uygun zemini oluşturmuş olabilirsiniz. Örneğin: “Sizce, utanma korkunuz oğlunuz saçmaladığında ona fazlasıyla sert davranmanıza neden oluyor olabilir mi?” Hasta gözlemlerinizle aynı fikirde değilse, bunu onunla birlikte keşfedin ve başka yönlerden ilerlemeyi deneyin. Genellikle, doğru biçimde zamanlanmış ve empatik bir dille ifade edilmiş bir yorum, hastada bir “Aha!” tepkisi uyandırır.

SONUÇLAR

Psikodinamik psikoterapi disiplini, hem bir bilimin hem de bir sanatın özelliklerini paylaşır. Nasıl ki en derin duygularla çalan bir kemancı, sağlam bir teknik olmadan kendini ifade edemezse; ya da en titizlikle tasarlanmış bir deney, doğru ölçüm araçları olmadan başarıya ulaşamazsa, aynı şekilde en duyarlı insan da, psikoterapi sürecine yakından dikkat etmeden yetkin bir terapist haline gelemez. Psikoterapi sürecini, daha küçük ve bireysel teknik birimlerine ayırarak yaptığımız bu çözümlemenin, başlangıç düzeyindeki terapistin görevin özünü kavramasına ve hastaya yaklaşırken kendine daha fazla güven duymasına yardımcı olmasını umuyoruz.

Kaynak:

Sublette, M. E., & Novick, J. (2004). Essential techniques for the beginning psychodynamic psychotherapist. American Journal of Psychotherapy, 58(1), 67–75.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir