Ego İşlevleri Nedir?
Sigmund Freud ve ardından Anna Freud, egoya dürtülerin yönetimi ve onlara karşı savunmalarla ilgili görevler yüklediler. Onların ardıllarından bazıları -aralarında Robert Waelder (1936) da vardır- bu görevleri, egonun yerine getirmesi beklenen “işlevler (functions)” olarak ele aldılar. Böylece bütünleştirme, sentez gibi işlevler zamanla birbirinden ayrıştırılarak tanımlandı. Heinz Hartmann’a göre ego, bu işlevleri ne ölçüde yerine getirdiğine göre değerlendirilmelidir.
Egonun ilk işlevinin (primitive function) ne olabileceğini söylemek zordur; ancak tarihsel açıdan bakıldığında, benliğin korunması (self-preservation) yalnızca egonun bir işlevi değil, aynı zamanda egodan kaynaklanan bağımsız bir içgüdüdür -kısacası, bir ego içgüdüsüdür (ego instinct). Freud, ego içgüdüsü kavramını ilk olarak Haz İlkesinin Ötesinde (1920g) adlı eserinde ortaya koymuş ve burada ölüm içgüdüsü (death instinct) kuramını da geliştirmiştir. Kısaca, kendini koruma içgüdüsü, libido ya da Eros tarafından yönlendirilen olumlu eğilimler ile ölüm içgüdüsüne bağlı olumsuz eğilimler olarak ikiye ayrılabilir. Freud’un kendisinin de her zaman yalnızca varsayımsal bir hipotez olarak gördüğü bu ego işlevleri açıklaması, saldırgan ve yıkıcı içgüdülerin varlığını kabul edenler arasında bile, ancak çok az sayıda analist tarafından benimsenmiştir.
2005 yılındaki psikanalitik ego psikolojisinde bu konular artık fazla önem taşımamaktadır. İşlevleri bakımından tanımlanan ego artık aynı şekilde tasavvur edilmemektedir. Gerçi Anglo-Amerikan psikanalizi ölüm içgüdüsü kavramını kabul etmektedir, ancak Anglo-Amerikan kullanımında bu kavram Freud’unkinden bir ölçüde farklıdır.
Freud’a göre egonun temel işlevlerinden biri, bedenin ve zihnin tüm itkilerini ve enerjilerini sentezlemektir. Bu sentez, bütünüyle libidonun ve yıkıcı içgüdünün ya da ölüm içgüdüsünün iki ruhsal gücünün gücüne bağlıdır. Freud (1930a, s. 117), başlangıçta Friedrich Schiller’in sevgi ve açlık (love and hunger) karşıtlığını benimsemişti; burada sevgi libidoya, açlık ise kendini koruma içgüdüsüne denk geliyordu. Freud, 1920’lerde bu düşüncenin yerine egonun sentezleyici işlevini öne süren görüşünü koydu.
Freud’a göre egonun bir diğer önemli işlevi savunma yapmak ve tehlikeyi işaret etmektir. Tehlike içeriden (idden), dışarıdan (gerçeklikten) hatta süperegodan gelebilir. Ego, bu tehditlere karşı bireye bağlı olarak çeşitli yollarla kendini savunabilir. Egonun savunma işlevleri arasında saldırganla özdeşim, unutma, inkâr ve bastırma yer alır. Kabul (recognition), derinlemesine düşünme (reflection) ve özellikle eyleme geçme (action) de ego işlevidir; ancak ego, yas ya da sevinç durumlarında olduğu gibi acı da hissedebilir ve böylece duyguların taşıyıcısı (vector) olarak işlev görebilir. İçgüdüsel itkilerin boşalımının gerçekleştiği yer olan beden egosu (body ego), içgüdülerin etkisi altına girmeye elverişlidir; bu durum kısa süreli depresyonlara ya da kronik ruhsal hastalıklara yol açabilir.
Freud, genel bir kural olarak, ego normal biçimde işlediği sürece onun zihinsel etkinlikler içinde baskın bir konumda olduğunu savunmuştur. Buna karşılık, egonun işlev bozukluğu derin bir anksiyeteye yol açar; ego ne kadar zayıfsa anksiyete de o kadar güçlü olur. Bu nedenle çocukluk dönemindeki anksiyete normal bir durumken, yetişkinlerde tehlikenin bir göstergesidir. Anksiyetenin yokluğu -anksiyete duygusunun kaybı- ise ciddi bir ruhsal bozukluk anlamına gelir. Egonun işlevlerinin sıralanması, onun bir düzenek olarak önemini ortaya koyar. Bu kadar çok işlevi bir araya getirdiği için ego, hem tedavinin merkezi hem de direncin çekirdeğidir. Freud, egoyu psikanaliz için başlıca bir engel olarak görmüştür.
Freud’un ölümünden sonra benlik psikolojisi, kısmen id psikolojisi aleyhine olacak biçimde önemli bir gelişme göstermiştir. Bu durum bir sapma olarak görülür, çünkü Freud araştırma programına başladığında, yalnızca bilinçdışı zihinsel yaşama, zihnin derinliklerine, belirli bir işlevi olmayan enerjilerden oluşan bir kaynağa ilgi duyuyordu. Ancak bu tür enerjiler, iyi ya da kötü yönde, egoyu önemli biçimlerde değiştirme kapasitesine sahiptir.
Kaynak:
Mijolla, A. de (Ed.). (2005). Ego functions. İçinde International dictionary of psychoanalysis (s. 478). Detroit, MI: Macmillan Reference USA.
