Ön görüşme ve randevu için:

Psikodinamik terapi (dinamik psikoterapi) nedir?

Yazar:

Kategori:

Psikodinamik psikoterapi, psikanalitik gelenek içinde yer alan veya ondan türeyen, bireyleri güdü ve dürtü gibi bilinçdışı güçlere karşı tepki veren kişiler olarak gören, değişim ve gelişim süreçlerine odaklanan, kendini anlama ve bilinçdışının ne olduğuna anlam verme konularına büyük önem veren psikoterapi türlerinin adıdır. Birçok psikodinamik terapi, tedavide bilinçdışıyla başa çıkmaya önem verme ve aktarımı analiz etme gibi belirli ortak özellikleri paylaşır. Dinamik psikoterapi adı da verilir. [Kaynak: dictionary.apa.org]

“Bu sizi nasıl hissettiriyor?”

Bu soru muhtemelen size oldukça tanıdık geliyor.

Bu, popüler kültürde terapiyi belirtmek veya atıfta bulunmak için en sık kullanılan sorudur. Aynı zamanda psikodinamik terapinin ayırt edici özelliğidir.

İronik olarak, hemen terapi uygulamalarını akla getiren bu cümle, günümüzde çok daha az yaygın olan bir terapi türünün imza cümlesidir. Günümüzde en popüler terapi türleri aslında bilişsel davranışçı terapi (CBT), kişilerarası terapi (IPT) ve diğer, daha modern terapi biçimleridir.

Psikodinamik terapi birçok durumda hala uygulansa da, popülaritesi son birkaç on yılda söz konusu diğer terapi türlerinin gerisinde kalmıştır. Bununla birlikte, bu soru formu, terapi teorisi ve uygulamasında deneyimsiz olanlar için hala en çok tanınan formdur ve psikodinamik terapinin temellerini anlamak için hala değerli bir hedeftir.

Bu makalede, psikodinamik terapiye yönelik bu görünüşte basit sorunun arkasındaki teoriyi öğreneceğiz.

Makale İçeriği:

  1. Psikodinamik Terapi Nedir? Tanımlama
  2. Psikodinamik Terapinin Hedefleri
  3. Psikodinamik Teori, Perspektif ve Temel Kavramlar
  4. Psikanaliz: Freudcu Yaklaşım
  5. Psikodinamik Terapistin Rolü
  6. Psikodinamik Terapi Türleri
  7. Beş Psikodinamik Araç ve Teknik
  8. Son Söz
  9. Referanslar

Psikodinamik terapi nedir? Tanımlama

Psikodinamik terapi, bir “bütüncü terapi (global therapy)” veya danışanın bakış açısına bütüncül bir şekilde odaklanan bir terapi şeklidir. Bilişsel-davranışçı terapi gibi alternatif “problem temelli” terapiler, danışanın derin/köklü ihtiyaçlarını, dürtülerini ve arzularını keşfetmek yerine semptomları azaltmayı veya ortadan kaldırmayı amaçlar (McLeod, 2014).

Bu [odak], hedefler, teknikler ve genel yaklaşım açısından bu terapiler arasında önemli farklılıklar anlamına gelir.

“[Davranışçı terapinin] aksine, bir hastanın yaşam öyküsünü, kimliğini, geçmişini, bugününü ve geleceğini yeniden yazmasını kolaylaştıran dinamik psikoterapi, bireyin deneyiminin derinliğini ele almak için benzersiz bir şekilde konumlandırılmış görünüyor.” Richard F. Summers

Bütüncü ve problem odaklı terapi ikilemi, psikodinamik terapiyi bahsi geçen diğer daha yaygın terapi biçimlerinden ayıran tek faktör değildir. Psikodinamik terapi, davranışa odaklanmak yerine zihinsel ve duygusal süreçlerin yorumlanmasını içerir (Strupp, Butler ve Rosser, 1988).

Psikodinamik terapistler, danışanların şu anki benliklerine [current self] dair içgörü geliştirmeleri için duygu, düşünce ve inançlarındaki kalıpları/örüntüleri [pattern] bulmalarına yardımcı olmaya çalışır. Psikodinamik teori, erken yaşam deneyimlerinin bir yetişkinin psikolojik gelişimi ve işleyişinde son derece etkili olduğunu savunduğundan, bu kalıpların genellikle danışanın çocukluğunda başladığı düşüncesinden yola çıkmıştır. (Matthews & Chu, 1997).

Psikodinamik terapi, danışanın kendisini kendisi yapan yapbozun önemli parçalarını belirlemesine ve bunları danışanın daha işlevsel ve olumlu bir benlik duygusu oluşturmasına olanak sağlayacak şekilde yeniden düzenlemesine yardımcı olmayı amaçlar:

“Psikoterapinin esas görevini, hastanın yaşamına ve deneyimine ilişkin daha karmaşık ve yararlı bir anlatının yeniden yazılması olarak görüyoruz.” Richard F. Summers

Psikodinamik terapi seansları yoğun ve açık uçlu seanslardır; belirlenmiş bir program veya gündem yerine danışanın serbest çağrışımı [free association] tarafından belirlenir. Seanslar genellikle “haftada bir” olacak şekilde planlanır ve yaklaşık bir saat [45-50 dakika] sürer. Freud’un psikanalitik terapisi (aşağıda daha ayrıntılı olarak açıklanmıştır) çok daha fazla zaman yatırımı gerektirirken, mevcut psikodinamik terapi genellikle daha az yoğun bir şekilde uygulanmaktadır (WebMD, 2014).

Modern psikodinamik terapi aynı zamanda o bilindik divanın/sedirin [couch] yerine bir çift koltuk [chair] koyar ve genellikle terapisti, danışanın görüşünden saklamak yerine terapist ve danışanı yüz yüze getirir.

Bu seanslarda terapist, danışanı (bilinçli) zihninde ne varsa onun hakkında özgürce konuşması için teşvik edecektir. Tartışılan düşünce ve duygular aracılığıyla, danışanın bilinçdışında süregelen kalıplarına inilecektir. Bu terapi şekli, depresyon veya anksiyete teşhisinden mustarip danışanlarda yaygın olarak kullanılır ve psikodinamik terapinin depresyon tedavisinde diğer terapi biçimleri kadar etkili olabileceğini gösteren bazı kanıtlar mevcuttur (WebMD, 2014).

Psikodinamik terapinin hedefleri

Psikodinamik terapinin ana hedefleri:

(1) danışanın özfarkındalığını [self-awareness] artırmak ve

(2) danışanın geçmiş deneyimleriyle, özellikle de çocukken yaşadıklarıyla ilgili düşüncelerini, duygularını ve inançlarını anlamasını sağlamaktır (Haggerty, 2016).

Bu hedefler, danışanın geçmişindeki çözülmemiş çatışmaları [conflict] ve önemli olayları [significant event] inceleme yoluyla danışana rehberlik eden terapist tarafından gerçekleştirilir.

Psikodinamik terapideki varsayım şudur: Kronik sorunlar bilinçdışı zihinde [unconscious mind] köklenmiştir ve katarsisin/boşalmanın [catharsis] meydana gelmesi için için gün ışığına çıkarılmaları gerekir. Bu nedenle danışan, bu bilinçdışı düşünce kalıplarını [unconscious pattern of thought] keşfedecek özfarkındalığa ve bunlarla başa çıkmak için bu kalıpların nasıl oluştuğuna dair anlayışa sahip olmalıdır.

Psikodinamik teori, perspektif ve temel kavramlar

Psikodinamik terapiyi gerçekten anlamak için köklerine geri dönmeniz gerekir. Bu terapi türü geçen yüzyıl boyunca değişime uğramış olsa da, hala modern psikolojideki en eski çalışmalardan bazılarının temelleri üzerine inşa edilmiştir.

19. yüzyılın sonlarında, Sigmund Freud insan zihni ve insan gelişim teorisi hakkındaki büyük fikri üzerinde çalışıyordu. Teorileri, onlarca yıllık psikolojik araştırma ve uygulamanın temelini atmıştır.

Bu teorilerin çoğunun, sonunda bilimsel araştırma yoluyla elde edilen somut kanıtlarla çeliştiği anlaşılsa da, onlar aynı zamanda, psikodinamik teorinin temelini oluşturdu ve değiştirilmiş ve güncellenmiş bir biçimde bugün hala var olan cesur yeni bir düşünce okulunu ateşlediler.

Freud, insan zihninin üç bölümden oluştuğunu öne sürdü:

(1) İçgüdülerden oluşan ve bilinçdışı zihnin temelini oluşturan id;

(2) Doğru ve yanlışa dair inançlarımızı barındıran süperego veya ahlaki bileşen;

(3) İdin hayvani içgüdüsü ile süperegonun öğrenilmiş ahlaki düşüncesi arasında arabulucu olan ego (Haggerty, 2016).

Freud, bu bileşenlerin [id, ego ve süperegonun] çocukluk gelişiminin belirli aşamalarında ortaya çıktığını varsaydı. Ona göre, insanlar id ile doğar, yürümeye başlayan çocukken ego geliştirir ve beş yaş civarında bunlara süperegoyu eklerler. Freud’un hipotezi, onu (teorisine dayanarak) kişinin kişiliğinin çocukluk deneyimlerine sıkı sıkıya bağlı olduğu şeklindeki mantıksal sonuca götürdü.

Freud, bu her bir bileşenin her insanda oluştuğuna inanmaktaydı. Her bir bileşenin gelişimi kişinin çevresinden ve aile ilişkilerinden önemli ölçüde etkilenebiliyordu. Bu faktörler, sağlıklı bir benlik duygusunun ve etkili işleyişin gelişimine katkıda bulunabilir veya nevrozların ve işlevsiz veya rahatsız edici düşünce kalıplarının gelişimini tetikleyebilirdi. Gelişim ister olumlu ister olumsuz düşünce ve inanç kalıplarına yol açsın, Freud, insan davranışını gerçekten yönlendiren şeyin, insan zihninin derinliklerinde, bilinçdışı dediği yerde gömülü olduğunu savundu.

Freud, zihnin üç düzeyini kuramsallaştırdı:

  • Bilinçdışı [the unconscious]: Bu seviye, içgüdülerimizin, derinden sahip olduğumuz inançların ve birçok düşünce ve davranış kalıplarımızın bulunduğu yerdir; Bu seviyede hiçbir şeyin bilinçli olarak farkında değiliz, ancak Freud, bilinçdışı zihnin içeriğinin kim olduğumuzun, ne istediğimizin ve istediğimizi elde etmek için nasıl davrandığımızın büyük çoğunluğunu oluşturduğuna inanıyordu.
  • Altbilinç [the subconscious] veya Önbilinç [the preconscious]: Bu seviye bilinç ve bilinçdışı arasındadır ve bireyin amaçlı bir çabasıyla bilince çağrılabilir; bu seviyenin içeriği bilinç yüzeyinin hemen altındadır.
  • Bilinç [the conscious]: Bu, tamamen farkında olduğumuz seviyedir; Freud, bunun en az tanımlayıcı/belirleyici içeriğe sahip seviye olduğuna, kim olduğumuzun sadece küçük bir şeridini oluşturan seviye olduğuna inanıyordu.

Bu teoriye dayanarak Freud, sorunlarımızı gerçekten ele almak ve sorunlarımızı çözmek için bilinçdışı düzeyin derinliklerine inmemiz gerektiğinde ısrar etti. Söze dökülmeyen değerlerimizi, sahip olduğumuzu bile fark etmediğimiz inançlarımızı, çocukluğumuzda geliştirilen düşünce ve davranış kalıplarımızı sakladığımız yer burasıdır.

Zihnin buzdağı teotrisi

Psikodinamik teori, Freud’un insan doğası hakkındaki basit fikirlerinin çoğunu aşmış olsa da, psikodinamik yaklaşımın altında yatan varsayımların çoğu Freud’un çalışmalarını anımsatıyor:

  • Bilinçdışı zihin, insan davranışının ve duygularının en güçlü itici güçlerinden biridir;
  • Hiçbir davranış sebepsiz değildir – tüm davranışlar belirlenir;
  • Çocukluk deneyimleri, bir yetişkin olarak düşünceler, duygular ve davranışlar üzerinde önemli bir etkiye sahiptir;
  • Çocukluk gelişimi sırasındaki önemli çatışmalar, yetişkinler olarak genel kişiliğimizi şekillendirir (Freud, 1899).

Freud’un teorileri, psikanaliz yöntemlerini doğrudan desteklemekle birlikte, psikodinamik teorinin temelini oluşturmaya yardımcı olur ve günümüz psikodinamik tedavisinde kullanılan yöntem ve teknikleri biçimlendirir.

Psikanaliz: Freudçu yaklaşım

Psikanaliz ve modern psikodinamik terapi aynı kaynaktan gelse de, iki terapi biçimi arasında birkaç önemli fark vardır.

Birincisi, psikanalizin zaman çizelgesi ve süresi, modern psikodinamik terapiden çok daha yoğundur. Psikanaliz genellikle birkaç yıl sürer ve haftada iki ila beş seansta gerçekleştirilir (McLeod, 2014).

İkincisi, ofisin veya terapi odasının fiziksel düzeni önemlidir – psikanalizde, danışan (ya da genellikle hasta olarak anılan kişi) bir kanepede sırt üstü yatarken, terapist onların arkasında, görüş hattının dışında oturur. Modern psikodinamik terapideyse, terapist ve danışanın birbiriyle yüzleşmesi veya en azından diğerinin görüş alanında kalması çok daha yaygındır.

Üçüncüsü, terapist ile danışan/hasta arasındaki ilişki, modern psikodinamik terapilerdekinden çok daha dengesizdir. Terapistin ve danışanın konumu, terapistin danışanla paylaşılmayacak teknikler ve bilgilerle mesafeli ve müstakil bir uzman olarak hareket etmesiyle önemli bir güç dengesizliği olduğunu düşündürür. Bu sırada danışan, başına bela olan işlevsiz düşünce ve inançları ortaya çıkarma konusundaki uzmanlığı için terapiste güvenen sorunlu bir yalvaran gibi davranır (McLeod, 2014).

Psikanalitik uygulamalardan bazıları hayatta kaldı veya modern kullanım için uyarlandı, ancak terapist ile danışan arasındaki bu dengesiz ilişki genellikle mevcut psikodinamik terapiye taşınmamaktadır. Terapistin rolü, hiyerarşiyi değiştirmek ve tedavi için daha eşit bir ortam sağlamak üzere geçen yüzyılda değişikliğe uğradı.

Psikodinamik terapistin rolü

Bugün, psikodinamik terapide terapistin rolü, semptomlarının temellerini keşfetmek için danışanla birlikte çalışmaktır.

Terapist, danışanı hissettikleri duygular hakkında konuşmaya teşvik ederek ve danışanın düşüncelerinde, duygularında ve davranışlarında yinelenen kalıpları belirlemesine yardımcı olarak bu rolü oynar.

Danışanın bu kalıpların taşıdıkları anlamları bulmasına ve danışan üzerinde uyguladıkları etkileri keşfetmesine yardımcı olabilirler.

Genel olarak, terapistin rolü, danışanın geçmiş deneyimleri ile mevcut sorunları arasındaki noktaları birleştirmesine yardımcı olmak ve bu sorunları ele almak için iç kaynaklarını kullanmaktır.            

Psikodinamik terapi türleri

Bu yazı boyunca, psikodinamik terapilerin tartışılmasını kolaylaştırmak için psikodinamik terapiden tekil bir varlık olarak bahsettim; ama doğrusunu söylemek gerekirse, psikodinamik terapi tek bir tür olmaktan çok bir terapi kategorisidir.

Aşağıdaki tüm terapiler, aynı kapsayıcı psikodinamik teori modeline dayanmaktadır, ancak bu teorinin ilkelerini farklı şekillerde uygularlar.

1. Kısa psikodinamik terapi

Kısa psikodinamik terapiyi diğer psikodinamik terapi türlerinden ayıran yönü adı üstünde, kısa olmasıdır.

Bu terapi türü genellikle sadece birkaç seansta, hatta bazı durumlarda sadece bir seansta gerçekleştirilir. Bazen belirli bir sorunla boğuşan bir bireyin, bu sorunu aşmak için yalnızca birkaç önemli bağlantı kurması yeterlidir.

Örneğin, bir danışan, kaynağı bilinmeyen şiddetli bir kaygı yaşıyorsa, bu kaygıya neden olan bir olay veya durumun tanımlanması ve başa çıkma stratejisi bir seansta gerçekleştirilebilir.

Tedavi arayan herkes için sorunların tek bir seansta çözülmesi beklenmemeliyse de, belirli bir sorunu tanımlamanın ve çözmenin nispeten kısa bir yatırım olabileceği birçok durum vardır.

Kısa psikodinamik terapi aşağıdaki gibi durumlara uygulanmıştır:

  1. Tecavüz;
  2. Kaza (trafik, fiziksel yaralanma vb.);
  3. Terör eylemi;
  4. Akut psikolojik rahatsızlıklar (anksiyete veya depresyon gibi);
  5. Travmatik aile olayı (bir sırrın keşfedilmesi, boşanma vb.).

2. Psikodinamik aile terapisi

Bu psikodinamik terapi biçimi aile bağlamında uygulanır. Bu bağlamda aile, romantik ilişki içindeki iki yetişkinden, bir ebeveyn ve çocuklar, büyükanne ve büyükbaba ile torunlardan oluşabileceği gibi, geleneksel bir çekirdek aile ya da bu aile üyelerinin herhangi bir kombinasyonundan da oluşabilir.

Bu terapi genellikle nispeten uzun sürelidir (CBT veya IPT’ye dayalı daha kısa süreli aile terapisine karşı) ve genellikle (ailede önemli bir olay veya belirli bir sorunun ortaya çıkmasından ziyade) kronik sorunlar tarafından körüklenir.

Diğer psikodinamik terapiler gibi, bu form da bilinçsiz süreçlere ve çözülmemiş çatışmalara odaklanır, ancak bunları aile ilişkileri bağlamında görür. Terapist, aile geçmişini, özellikle de herhangi bir travmatik aile olayını araştırmak suretiyle aile üyelerine rehberlik edecektir.

Çoğu zaman, bu terapi şekli, ailenin yetişkin üyelerinin eş(ler)i ve çocuk(lar)ı ile olan çatışmalarını daha iyi anlamanın bir yolu olarak kendi ebeveynleri ile herhangi bir çatışma üzerinde çalışılmasının üzerinde durur.

Psikodinamik aile terapisi, daha sağlıklı ve mutlu bir aile dinamiğine yol açarak ailelerin aile sorunlarına yol açan köklü sorunları keşfetmesine ve ele almasına yardımcı olabilir.

3. Psikodinamik sanat/müzik terapisi

Bu geleneksel olmayan psikodinamik terapi biçimi, duyguların ve hislerin sanat veya müzik yoluyla ifade edilmesini içerir.

Diğer psikodinamik terapi türleri gibi, bu terapi de yönlendirici ve yapılandırılmamış olup danışanın seansı yönetmesine izin verir. Herhangi bir sanatsal veya müzikal yetenek veya beceri gerektirmez, yalnızca istemcilerin kendilerini ifade etmek için müzik veya sanatı kullanabilmeleri gerekir.

İstemciler belirli parçaları sergileyebilir ve uyandırdıkları duygular hakkında konuşabilir, bunları çocukluktaki olaylarla ilişkilendirebilir veya bu parçalarda buldukları anlamı tartışabilir. Veya istemciler, derin bir düzeyde bağ kurabileceklerini düşündükleri belirli bir şarkı veya albüm getirebilirler.

Alternatif olarak, danışanlar seansta fiilen sanat veya müzik yaratabilirler. “İyi” sanat veya müzik olması gerekmez, yalnızca istemcilerin düşüncelerini veya duygularını onlara anlamlı gelecek şekilde iletmesi gerekir.

 Sanat ve/veya müzik aracılığıyla, terapist ve danışan bir anlayış geliştirebilir ve önemli bir bağ kurabilir. Sanat ve müziğin derin iletişim için konuşmaktan daha iyi yöntemler olduğu fikrini benimseyebilirler.

 Bu tür bir terapi, utangaç olan veya başka bir şekilde konuşmakta güçlük çekenler ile müzik veya sanatın sakinleştirmeye yardımcı olabileceği türde endişe veya korku yaşayan danışanlar için özellikle uygun olabilir.

Beş psikodinamik araç ve teknik

Psikodinamik terapi, diğer birçok terapi türüne göre egzersizlere ve etkinliklere daha az dayanır, ancak psikodinamik araç kutusunda, terapistin danışanlarıyla birlikte bilinçdışı zihnin derinliklerine inmesine olanak tanıyan bazı çok önemli araçlar vardır.

Aşağıdaki beş araç ve teknik, birçok psikodinamik terapi türü için yaygın uygulamadır.

1) Psikodinamik tanı kılavuzu [Psychodynamic Diagnostic Manual (PDM)]

Tanı ve İstatistik El Kitabı veya DSM, genellikle klinik psikoloğun Kutsal Kitabı olarak anılır. DSM, terapötik bağlamda davranışı anlamak ve değerlendirmek için bir çerçeve görevi görür.

Psikodinamik terapistler ve teorisyenler bazen DSM’nin gözlemlenebilir semptomlara odaklanmasını ve teşhis kriteri olarak daha bireysel deneyimlerin ihmal edilmesini eleştirir.

Teşhis kriterleri üzerindeki bu anlaşmazlık sorununu çözmek için, 2006 yılında DSM’ye alternatif veya tamamlayıcı olarak bir Psikodinamik Teşhis El Kitabı (veya PDM) yayınlandı. Psikodinamik terapi uygulayanlar, bu el kitabını hastalarının teşhis ve tedavisinde standart DSM’den daha yararlı bulabilirler.

2) Rorschach mürekkep lekeleri [Rorschach inkblots]

Bu belirsiz ve düzensiz mürekkep lekeleri, Freudcu psikanaliz ile yakından bağlantılı olsa da, günümüzde bazı psikodinamik terapi biçimlerinde de kullanılmaktadır.

Rorschach Mürekkep lekesi testi, genel popülasyonda özellikle yanlış anlaşılan bir araç gibi görünmekte. Popüler kültür, bu testi ya bir bireyin kişiliğinin, benzersiz psikolojisinin ve her türden akıl sağlığı hastalığının öngörücüsü, ya da adlandırılamaz şekillerin adlandırıldığı işe yaramaz bir alıştırma haline getirdi.

Aslında, Rorschach testi bunların hiçbiri değildir. Tüm çocukluk deneyiminizi aydınlatamaz, ancak aynı zamanda geçmiş bir psikolojik çağdan işe yaramaz bir ıvır zıvır da değildir.

Orijinal Rorschach mürekkep lekeleri, 1900’lerin başında psikolog Hermann Rorschach (Framingham, 2016) tarafından geliştirildi. O zamanlar, Blotto adlı popüler bir oyun, bir şiir veya hikaye şeklinde düzenlenebilen veya bir dizi sessiz sinema oyununda kullanılabilen bir dizi mürekkep lekesi içeriyordu.

Rorschach, şizofreni teşhisi konan hastaların bu mürekkep lekelerine farklı tepkiler verdiğini fark etti ve bunların teşhis ve semptomların tartışılması için bir araç olarak kullanımını incelemeye başladı. Çalışması, bir istemcinin, görüntülere tepkilerine dayalı olarak gözlemleme ve yansıtma amaçlı sunulmuş bir set halinde on mürekkep lekesi görüntüsüyle sonuçlandı.

Rorschach testini yapmak için, terapist her bir mürekkep lekesini danışana ayrı ayrı gösterecek ve danışandan gördüklerini tanımlamasını isteyecektir. Danışanlar, bir yorum oluşturmak için görüntüyü bir bütün olarak, görüntünün bir parçasını veya hatta görüntüyü çevreleyen boş alanı kullanmakta özgürdürler.

Terapist, istemcinin tanımları ve görüntüleri nasıl yorumladıkları hakkında notlar alacaktır. Yine terapist, istemcinin gördüklerini detaylandırmasını sağlamak için ek sorular da sorabilir.

Bu testin sonuçlarının ne kadar geçerli ve güvenilir olduğunun değerlendirilmesi gerektiği konusunda tartışmalar olsa da birçok terapist, danışanın nasıl hissettiği ve nasıl düşündüğü hakkında değerli niteliksel bilgiler sağladıklarını görmektedir (Cherry, 2017). Ayrıca düşünce bozukluklarının (şizofreni ve bipolar bozukluk gibi) teşhisinde bir ölçüde etkili olduğu bulunmuştur. Bu tür rahatsızlıklara sahip olanlar, görüntüleri bu tür teşhisleri olmayanlardan farklı görme ve yorumlama eğilimindedir.

Bu testin önemli kısmı, mürekkep lekelerinde görülen herhangi bir spesifik içerikten ziyade istemci tarafından üstlenilen yorumlama ve açıklama sürecidir. Bu nedenle, bu testin kullanımı, yürütme, puanlama ve yorumlama için yüksek eğitimli bir profesyonel gerektirir.

3) Freudyen sürçme [Freudian slip]

Bu, psikodinamik terapide en az resmî (ve belki de en az uygulanan) teknik olabilir, ancak kesinlikle henüz ölü bir kavram değildir. “Freud sürçmesi” aynı zamanda dil sürçmesi veya daha resmi olarak edim hatası olarak da bilinir.

Bu sürçmeler, bir şey söylemeye niyetlendiğimiz halde yanlışlıkla diğerini “sürçtüğümüz” durumlara, özellikle de bu sürçmeye daha derin anlamlar atfedilebildiği zamanlara atıfta bulunur. Örneğin, birisi “Şimdiye kadarki en iyi fikrin bu!” (That is your best idea yet!) ama yanlışlıkla “Şimdiye kadarki meme fikrin bu!” (That’s your breast idea yet!) dediğinde bu kişinin aklında belirli bir anatomik özellik olduğunu varsayabilir veya muhatap olduğu kişiyi söz konusu özellik ile ilişkilendirebilirsiniz.

Başka bir örnek, işte kendinizi bitkin veya bunalmış hissettiğiniz ve patronunuzun hızlı bir tartışma için uğradığı bir an olabilir. Gerçekte dikkatinizi vermiyorsunuz ve patronunuzun adını kullanmak yerine dalgın bir şekilde “Teşekkürler anne” diyorsunuz. Bir psikanalist bu sürçmeyi değerlendirebilir ve annenizle çözülmemiş sorunlarınız olduğuna ve patronunuzla aranızdaki ebeveyn ilişkisindeki boşluğu doldurmaya çalıştığınıza karar verebilir.

Freud (ve sonraki bazı psikodinamik teorisyenler), bu “kazara” dil sürçmelerinin gerçekten tesadüfi olmadığına, aslında sizinle ilgili anlamlı bir şeyi ortaya çıkardığına inanıyordu. Freudcu teori, hiçbir davranışın tesadüfi veya rastgele olmadığını savunur; daha ziyade, yaptığınız her hareket ve söylediğiniz her kelime zihniniz (bilinçli, bilinçdışı veya bilinçsiz) ve içinde bulunduğunuz koşullar tarafından belirlenir.

Bir psikodinamik terapist, ister seans sırasında ortaya çıksın, isterse sadece seans sırasında danışan tarafından anlatılmış olsun, bu tür sürçmelere özel olarak eğilebilir ve kelime ikamesinde anlam bulabilir. Bir sürçmenin aslında bilinçdışınız yüzeye çıkan küçük bir parçası olduğu, karşılanmamış bir arzuyu veya iki kavram arasındaki bilinmeyen ilişkiyi gösterdiği sonucuna varabilir.

Modern psikologların çoğu, Freudyen sürçmelerin genellikle sadece “sürçme” olduğu konusunda hemfikir olsa da, bir dil sürçmesinin bazen konuşmacının zihnindeki ilginç bir bağlantıyı ortaya çıkaramayacağını iddia etmek zordur.

4) Serbest çağrışım [Free association]

 Serbest çağrışım, psikodinamik terapistler için en önemli ve en çok kullanılan tek araçtır denilebilir. Bu teknik basit ve genellikle etkilidir. Psikodinamik terapi bağlamında, “serbest çağrışım”a iliştirilen iki anlam vardır:

  • Serbest çağrışımın daha resmî terapi tekniği olarak uygulandığı yöntem ve
  • Danışanın konular arasında serbest çağrışımıyla yönlendirilen genel oturum içi tartışma yöntemi.

Daha resmi teknik, terapistin bir kelime listesini okumasını ve istemcinin aklına gelen ilk kelimeyle hemen yanıt vermesini içerir. Bu alıştırma, danışanın yüzeyin derinliklerinde sakladığı bazı çağrışımlara ve bağlantılara ışık tutabilir.

Bu teknik, uygulamaya veya terapistle mahrem detayları paylaşmaya dirençli bir danışan için o kadar yararlı olmayabilir. Bununla birlikte, terapistler, yanıt vermeden önce duraklayan bir danışanın dirençli olduğunu varsaymamalıdır – bu, danışanın bastırılmış veya oldukça önemli bir bağlantıya yaklaştığının göstergesi olabilir.

Serbest çağrışım, travmatik bir olayın özellikle yoğun veya canlı bir anısını tetikleyebilir. Abreaksiyon denilen bu gelişme, danışan için son derece üzücü olabilir, ancak danışan önemli bir sorunu çözmelerine yardımcı olduğunu hissederse, arınmanın (katarsis) iyileştirici bir deneyimine de yol açabilir (McLeod, 2014).

Daha az resmi olan serbest çağrışım konsepti, basitçe danışanın psikodinamik terapi seanslarında tartışmayı yönetmesine izin verme eğilimiyle tanımlanır. Terapide diyaloğa yönelik bu tür rahat, yapılandırılmamış yaklaşım, psikodinamiğin ayırt edici özelliğidir.

Bu tür resmi olmayan serbest çağrışımı uygulamak, terapistin danışanı belirli bir yere götürmemesini ve danışanın özgün bir şekilde bir konudan diğerine geçmesini sağlar. Bu, psikodinamik terapide çok önemlidir, çünkü danışan liderliğinde ilerlemeden, psikolojik sıkıntının bilinçdışı kaynaklarına ulaşmak pek mümkün değildir.

5) Rüya analizi [Dream analysis]

Freudcu terapinin bir başka kalıntısı olan bu son derece öznel teknik, bir tedavi tekniği olarak etkinliği bilimsel yöntemle kanıtlanmamış olsa da, bazıları için yararlı olabilir. Bununla birlikte, tedavinin etkinliği her zaman araştırmanın altın standardı olan çift-kör rastgele kontrol denemeleri (RCT’ler) tarafından ölçülemez ve kodlanamaz.

Bazen hangi tedavi bileşenlerinin veya tedavi yöntemlerinin terapide başarıya ulaştığını belirlemek neredeyse imkansızdır. Bu muğlak ortam, tam olarak oturtulmamış tekniklerin bazılarının danışan için gerçek ilerlemeye katkıda bulunabileceği yerdir. Rüya analizi, güvenilir ve etkili bir araç olarak resmi olarak tavsiye edilemese de, herhangi bir zarara yol açması olası değildir ve bu nedenle, onu tedavi rejimine dahil edip etmemek danışana ve terapiste bırakılmalıdır.

Rüya analizi danışanın gördüğü rüyalar detaylı bir şekilde tartışılarak yapılır. Terapist, danışana bu tartışma boyunca rehberlik edecek, sorular soracak ve istemciyi rüyayı hatırlaması ve mümkün olduğunca ayrıntılı bir şekilde tanımlaması için teşvik edecektir. Danışan rüyasından bahsederken, terapist danışana “açık” içeriği “gizli” içerikten ayırmasında yardımcı olmaya çalışır. Açık içerik, danışanın rüyasıyla ilgili hatırladığı şeydir – ne olduğu, orada kim olduğu, nasıl hissettiği, rüyanın fiziksel ve zamansal ortamı vb. Gizli içerik, rüya yüzeyinin altında olan şeydir ve burası rüyanın anlamının yattığı yerdir (McLeod, 2014).

Freud gizli içerikte neredeyse her zaman bastırılmış bir cinsel dürtü veya cinsiyetle ilgili bir anlam bulurken, günümüzün rüya yorumcuları anlam alanlarını genişletmiştir.

Daha mistik sanatların terapistleri, koçları, danışmanları ve uygulayıcılarının rüya analizine dahil olduğu neredeyse sayısız yol vardır ve bunların hiçbiri diğerlerinden daha etkili veya yararlı olarak tanımlanmamıştır. Bununla birlikte, rüyaları analiz etmenin popüler bir yöntemi psikolog ve yazar Dr. Patrick McNamara’dan gelmektedir. Onun rüya görme süreci teorisi, bireysel düzeyde keşfedilebilir ve danışanın anlamı bulmak için kendi rüyalarını sıralamaya çalışmasına izin verir.

McNamara’nın önerdiği rüya görme süreci şu şekildedir:

Birinci Adım: Rüyayı gören kişi, bilincini yönetim kontrolünden/kişisel faillikten kurtarır. Başka bir deyişle, rüyayı gören kişi, her zamanki benliğiyle kimliğini bozar ve bir “liminal (eşikte) durum” kurar. Bu, rüya görenin yeni bir kimliği keşfetmeye hazır olduğu bir durumdur

 İkinci Adım: Rüya gören kişi, bu eşik alana girerek kendisini kimlikleriyle ilgili bir olasılıklar dünyasına açar. Bu adım, her zamanki “maskenizi” çıkarıp yeni bir maske bulma beklentisiyle bir kenara bırakmak gibidir.

Üçüncü adım: Bu adım tipik olarak, rüya görenin yeni bir kimlik “denediği” rüyanın en çok zamanını ve malzemesini alan süreçtir. Rüyayı gören, kimliğinden sıyrılmakla ilgili korku veya endişe yaşıyor olabilir ve başka bir kimlik veya alternatif bir benlik duygusu arayarak kontrol duygusunu yeniden tesis etmeye çalışabilir.

Dördüncü Adım: Rüyayı gören kişi yeni, değiştirilmiş bir kimlik bulur veya eski kimliğine geri döner. McNamara, daha birleşik bir benlik duygusu aradığımıza, ancak genellikle karanlık tarafımızın yönlerini içeren bir kimlik bulduğumuza inanmaktadır. (McNamara, 2017).

Bu adımlar, bazılarının karşılaştığımız ve deneyimlediğimiz anlatıları anlamlandırmak için kullandığımıza inandığı dört edebi kinayeye bağlıdır: Ad aktarması (metonymy: bir anlatının parçalarını parçalamak), kapsamlayış (synecdoche: bu parçaları yeni bir bütün halinde yeniden düzenlemek), mecaz (metaphor: bütünün parçaları veya bütünün benzeriyle kıyaslanması), ve ironi (irony: yeni bütünün yansıtılması).

Anlatıyı anlamak için bu araçları kullanan McNamara, herhangi bir rüya veya rüya sekansının anlamını ayrıştırmak için bu süreci ve edebi terimleri uygulayabileceğimizi öne sürüyor (2017). Elbette bu teknik bilimsel araştırmalarla kanıtlanmamıştır ancak yine de işinize yarayabilir.

Son söz

Bu parçanın amacı size psikodinamik terapinin teori ve pratiği hakkında bir zemin sağlamaktı. Bu terapi şekli, mevcut en popüler terapi biçimlerinin çoğunun yolunu açmış ve psikoloji alanına birkaç önemli fikir getirmiştir.

Artık terapi hiyerarşisinin en üstünde yer almasa da, psikodinamik terapi hâlâ birçok danışan için etkili olabilecek yaygın bir terapi şeklidir ve bu da onu keşfedilmeye değer bir konu haline getirir. Umarım bu makaleyi okumak, size psikodinamik terapinin kökleri hakkında daha iyi bir anlayış geliştirmenizi sağlamış, bu terapinin neleri içerdiğine dair daha aydınlatıcı bilgi olmuş ve klişeleşmiş “Bu seni nasıl hissettiriyor?” sorusunun ötesinde fikir vermiştir.

Her zamanki gibi, yorumlar bölümünde sizden haber almak isteriz! Daha önce psikodinamik terapiye katıldınız mı? Sizin için nasıl bir deneyimdi? Bilinçdışınıza yaptığınız saldırıdan önemli bir şey öğrendiniz mi?

Okuduğunuz için teşekkürler!


Yazar: Courtney Ackerman, MA

Courtney Ackerman, MA, Claremont Lisansüstü Üniversitesi’nde pozitif örgütsel psikoloji ve değerlendirme programından mezun olmuştur. California Eyaleti için ruh sağlığı programlarında araştırmacı ve değerlendiricidir ve mesleki ilgi alanları arasında anket araştırması, iş yerinde sağlık ve şefkat yer alır.

Referanslar
  • Cherry, K. (2017). What is the Rorschach inkblot test? Very Well. Retrieved from https://www.verywell.com/what-is-the-rorschach-inkblot-test-2795806
  • Framingham, J. (2016). Rorschach inkblot test. Psych Central. Retrieved from https://psychcentral.com/lib/rorschach-inkblot-test/
  • Freud, S. (1899). The interpretation of dreams. Vienna, Austria: Franz Deuticke.
  • Good Therapy. (2017). Psychodynamic therapy. GoodTherapy. Retrieved from http://www.goodtherapy.org/learn-about-therapy/types/psychodynamic
  • Haggerty, J. (2016). Psychodynamic therapy. Psych Central. Retrieved from https://psychcentral.com/lib/psychodynamic-therapy/
  • Matthews, J. A., & Chu, J. A. (1997). Psychodynamic therapy for patients with early childhood trauma. In P. S. Appelbaum, L. A. Uyehara, & M. R. Elin (Eds.), Trauma and memory: Clinical and legal controversies (pp. 316–343). Oxford, UK: Oxford University Press.
  • McLeod, S. (2014). Psychoanalysis. Simply Psychology. Retrieved from https://www.simplypsychology.org/psychoanalysis.html
  • McNamara, P. (2017, March 3). Dream interpretation: How to interpret your dream. Psychology Today. Retrieved from https://www.psychologytoday.com/blog/dream-catcher/201703/dream-interpretation
  • Strupp, H. H., Butler, S. F., & Rosser, C. L. (1988). Training in psychodynamic therapy. Journal of Consulting and Clinical Psychology56(5), 689-695.
  • WebMD. (2014). Psychodynamic therapy for depression. WebMD. Retrieved from http://www.webmd.com/depression/guide/psychodynamic-therapy-for-depression#1
Kaynak

https://positivepsychology.com/psychodynamic-therapy/ [Tarih: 31 Temmuz 2023]

Uyarı: Bu sitedeki içerikler tanı ve tedavi amacıyla kullanılamaz, sadece bilgi edinme amacıyla kullanılabilir.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir