Dissosiyasyon Nedir?

Bu yazıda “Dissosiyasyon nedir?” sorusunu savunma mekanizmaları bağlamında ele almaya çalışacağım; yani yazıda, “bir savunma mekanizması olarak dissosiyasyon”u anlamaya çalışacağım. Dissosiyasyonun önce kelime sonra da terim anlamı üzerinde duracağım.

Assosiyasyon nedir?

Dissosiyasyonu anlamak için, önce onun zıttı olan bir zihinsel beceriyi paylaşayım müsaadenizle: assosiyasyon (association). Assosiyasyonu anlamak dissosiyasyonu anlamamızı kolaylaştırabilir çünkü dissosiyasyon “assosiyasyon yeteneğindeki bir bozulma”yı ifade eder.

Assosiyasyonun bazı kelime anlamları şunlardır: birlik, birleştirme, bağlantı, işbirliği, birliktelik, belirli bir anıyla ilgili zihinsel bağlantılar…

Prof. Dr. Sirel Karakaş Psikoloji Sözlüğü‘nde association kelimesi çağrışım diye çevrilmiş ve şöyle tanımlanmıştır:

a. zamanda ya da mekanda birlikte olmaları nedeniyle düşünce, görüntü ya da davranışlar arasında bağ kurulması. Bu bağ kurulduğunda, olaylar birbirini çağrıştırır ya da anımsatır.

b. ruhsal olayların, istencin aracılığı olmadan, kimi kez de istencin karşı koymasına karşın, birbirini bilinç alanına çekmesi.

Assosiyasyon (bağlantı), bir terim olarak, “düşünceler, anılar, duygular veya duyular arasındaki zihinsel bir ilişki; bellekte, düşüncede veya hayal gücünde bir şeyle, olayla veya insanla ilişkilenen başka bir şey, çağrışım” anlamında kullanılmaktadır. (PS) Bu açıdan dissosiyasyonu, bireyin “bağ kurabilme, ilişkilendirebilme, birleştirebilme yeteneğindeki bozulma” olarak düşünebiliriz.

Dissosiyasyon nedir?

Dissosiyasyon terimini ilk olarak Fransız nörolog Pierre Janet (1859-1947) kullanmıştır. (AP)

Türkçe psikiyatri/psikoloji literatüründe, dissosiyasyon, disosiyasyon, disosiasyon, çözülme ve kopma kelimeleri [İng. dissociation] aynı anlamda kullanılmaktadır. Ben de bu yazıda, bu kelimelerin hepsini -bağlamsal olarak- kullanıyorum.

Dissociation‘ın bazı Türkçe karşılıkları -bizi ilgilendiren açıdan- şunlardır: dissosiyasyon (disosiyasyon, disosiasyon), çözülme, bölünme, ayrışma, çözüşme, kopma, şahsiyetin çözülmesi

Dissosiyasyon (disosiyasyon, disosiasyon) kelimesi Türk Dil Kurumu’nun (TDK) sözlüğünde yer almamaktadır.

Çağrışımımızı zenginleştirmesi için bazı kelimelerin TDK’nin sözlüğündeki bazı anlamlarına bir göz atalım.

  • Çözülmek: Gevşeyip yumuşamak, erimeye başlamak; birliğini, beraberliğini yitirmek, dağılmak, parçalanmak; dağılmak, çökmek
  • Çözüşmek: Bir şeyi oluşturan ögeler birbirinden ayrılmak.
  • Kopmak: Herhangi bir yerinden ikiye ayrılmak; yerinden ayrılmak; gövdeden ayrılmak; bütün ilişkileri kesilip büsbütün ayrılmak veya uzaklaşmak…
  • Ayrışmak: Birbirinden ayrılmak, birliği bozulmak..
  • Bölünmek: Belirli bölümlere, parçalara ayrılmak

Dissosiyasyonu anlamaya çalışırken, paylaştığım tanımları zihin (mind) ile birlikte düşünebiliriz; yani dissosiyasyon deneyimi şunları ifade edebilir: zihinsel ögelerin dağılması, birliklerini, beraberliklerini yitirmesi; birbirinden ayrılması; bir kısmının diğerleriyle ilişkisinin kesilmesi; birbirinden ayrışması, birliklerinin bozulması; parçalara ayrılması; birbirinden kopması…

Dissosiyasyon (çözülme) normalde kişilikte bütünleşen ve bireyin kimlik-benlik duygusunu oluşturan belli fikirlerin, duyguların, algıların, kimliğin, anıların, arzuların vb. kişiliğin geri kalanından ayrılmasıyla ya da bilincin acı verici çağrışımlardan uzaklaşmasıyla tanımlanan bir tür savunma mekanizmasıdır. Dissosiyasyonda ayrıca, belli zihinsel işlevlerin birbirinden, özellikle de duyu girdileriyle duyguların bilinçten ve bellekten ayrılması söz konusudur. (PS)

Psikiyatride dissosiyasyon, herhangi zihinsel veya davranışsal süreçler grubunun kişinin diğer psişik aktivitesinden ayrılmasını içeren bilinçdışı bir savunma mekanizması şeklinde tanımlanmaktadır. Bu mekanizma bellek, kimlik, algılama, bilinç veya motor davranışlar gibi bir veya daha fazla zihinsel işlevde bozulma yaratmasından dolayı dissosiyatif bozukluklar kapsamına girmektedir. (P)

Dissosiyasyon, normalde bir bütünlük halinde işlev gören kişinin düşünce, duygu ya da davranışlarında; aynı zamanda da bellek ve kimlik süreçlerinde meydana gelen, fark edilebilir düzeyde, kopuklukları ve ayrışmaları ifade eder.D3, D7 Bu yönüyle dissosiyasyonun, kişinin assosiyasyon (entegrasyon, birleştirme, bütünleştirme) gücünün azalması ile ortaya çıktığı söylenebilir.

Dissosiye olmuş (dissosiyasyon yaşayan) bir kişi, belirli bir bilgiyi mevcut bilgilerle entegre edememekte, bilgiler arasındaki bağlantıyı sağlayamamaktadır.D3

Kişinin dissosiye olmuş parçası (duygu, düşünce, anı, kimliğin bir yönü vb.) zihnin bütününden ayrılmıştır ve bilinçli zihin bu parçaya ulaşamamaktadır. Günlük yaşamda kişinin zihninin çok yoğun olduğu bir dönemde evin yolunu şaşırması gibi hafif dissosiyasyonlar yaygındır ancak bunlar bir bozukluk ifade etmez; dissosiyatif bozukluklarda ise dissosiyasyon oldukça yüksek ve yoğundur.D4

Dissosiyasyon 3 şekilde deneyimlenebilir:

  • İlki, normal ve tehlikesiz bir biçimde ortaya çıkan, otomatik davranışlarla ve rüyada olma hali ile ifade edilen dissosiyasyondur. Bir önceki paragrafta verilen evin yolunu şaşırma örneği bu gruba girmektedir.
  • İkinci dissosiyatif deneyim, travma ve strese karşı bir savunma mekanizması olarak işlev görmektedir.
  • Son olarak klinik bir bozukluk, patolojik bir belirti ve sendrom olarak ifade edilen dissosiyasyon, dissosiyatif bozukluk tanı grubunu ifade eder.D7 İkinci ve üçüncü gruba daha sonra ayrıntılarıyla değinilecektir.

Dissosiyasyon, stres verici olaylar ve kişinin iç dünyasında meydana gelen tedirgin edici duyular sonucunda harekete geçen ve ruhsal dengenin sürmesini sağlayan savunma mekanizmalarından biridir.D5

Dissosiyasyonun günlük kullanımı uyuma yönelik olarak işlev görürken aşırı kullanımı bir bozukluğa dönüşebilmektedir.D3

Hepimiz zaman zaman belirli bir derecede ayrışma yaşarız. Gündüz düşü gördüğümüzde ya da çevremizde olup biteni takip edemediğimizde, gitmek istediğimiz yeri hiç farkında olmadan geçtiğimizde ya da parçası olduğumuz sohbetin bir bölümünü kaçırdığımızda hafif dissosiyatif belirtiler ortaya çıkmış demektir. Bilinçli farkındalığın dışında sergilenen bu gündelik örnekler, ayrışmanın kendi içinde patolojik olmadığını akla getirir. (AP)

Diğer bir deyişle, insanların zihinsel yaşamının büyük bir bölümünde dikaktli, kendilik-farkındalığı taşıyan yönelim ve izleme bakımından büyük oranda özerk olan otomatik, bilinçli olmayan/bilinçsiz süreçler rol oynar. Bu tip bilinçli olmayan işlemler, örtük bellek ve örtük algı alanlarına da yayılır. (AP)

Yine herkes, gördüğünü ya da duyduğunu söyleyemediği görüntü ve seslere sanki onları algılamış gibi tepki verebilir (konuşma körlüğü ya da sağırlığında olduğu gibi; örtük algı). Psikodinamik yönelimli klinisyenler bilinçdışı zihinsel süreçler düşüncesini genel olarak benimsemiştir. Öte yandan bilişsel psikoloji alanında önemli bir araştırma alanı haline gelmesi son çeyrek yüzyılda olmuştur (ancak burada zihinsel etkinliğimizin büyük oranda bilinçdışı olduğuna dair psikodinamik yaklaşımlar söz konusu değildir.) (AP)

Çözülme (dissociation): Normalde kişilikte bütünleşen ve bireyin kimlik-benlik duygusunu oluşturan belli fikirlerin, duyguların, algıların, kimliğin, anıların, arzuların vb. kişiliğin geri kalanından ayrılmasıyla ya da bilincin acı verici çağrışımlardan uzaklaşmasıyla tanımlanan bir tür savunma mekanizması; ayrıca belli zihinsel işlevlerin birbirinden, özellikle de duyu girdileriyle duyguların bilinçten ve bellekten ayrılması. Özünde bir gerçeklikten kaçış (flight from reality) olarak nitelenebilecek bu süreç, örneğin çözülmeli rahatsızlıklar denilen rahatsızlıklarla ilişkili olarak gözlenir. Bu haliyle çözülme, hayal kurma, dalıp gitme veya bölmeleme (comparmentalization) gibi hafif türlerinden, halk dilinde çok kişiliklilik olarak bilinen kimlik çözülmesi rahatsızlığı (dissociative identyty disorder) denilen rahatsızlıklara dek değişen bir süreklilik gösterir. (PS)

Dissosiyasyon, normalde bütünlük içerisinde olan bilinç, bellek, kimlik, duygu, algı, beden temsili, motor kontrol ve davranışta ayrışma ve/veya süreksizlik olmasıdır. (TKP)

Disosiyasyon, bir grup ruhsal sürecin bilincin ana akışından kopması sonucunda, davranışın, kişiliğin geri kalanıyla ilişkisini yitirdiği bir süreçtir. (APsi)

Normalde bütünsel ve koordinasyonlu olan insan zihninin bu çok kanallı özelliği, dissosiyatif bozukluk görülen kişilerde koordinasyon ve bütünlük bakımından çok daha eksiktir. Bu olduğunda, söz konusu kişi kişisel ve kimliği ya da yakın geçmişindeki önemli bir zaman dilimi gibi normalde bilincin ön planında olan bilgilere erişemez. Yani, normalde kullanılabilir olan kapasite, bazen şiddetli psikolojik tehlikeyle başa çıkma amacıyla, sürmekte olan etkinliği bilinçdışında tutar. Böyle durumlarda dissosiyatif bozukluğun temel özelliği olan patolojik dissosiyatif belirtiler gözlemlenir. Dissosiyatif bozukluklar, kaygı ve stresten kaçmanın ve kişinin normal başa çıkma kaynaklarının aşmanın aşma tehlikesi içeren sorunları yönetmenin bir aracı haline gelir. Kişi, “kabul edilemez” istek ya da davranışlarındaki kişisel sorumluluğunu yadsımış olur. DSM-tanımlı dissosiyatif bozukluklarda kişi ayrışma yoluyla -temel olarak otobiyografik bellek ya da kişisel kimliğinden kaçarak- stresten uzaklaşır.(AP)

Çözülme, kişiliğin kabul edilemez kabul edilemez bir parçasının, bir düşünce ve duygulanım karmaşasının, basit olarak bastırılıp normal bilince girememesi, sahiden bölünmesi ve daha sonra zaman zaman alternatif bir bilinç merkezi gibi hareket etmesidir. Çözülme de kişilik bölünmesi ve füg ortaya çıkar. Hipnoz altında ilk sahne düşlemini anlatan bir kadın, tedaviye girmeden yalnızca birkaç hafta önceki annesinin ölümüne kadar olan ve o sırada geçen olayları unuttuğu için başvurmuştu. Bunu ortaya çıkaran olayın, annesinin ölümünden kısa bir süre sonra babasını ona cinsel bir teklifte bulunması olduğu ortaya çıktı. Ensest duyguları, öfke, suçluluk ve düş kırıklığının üstesinden; bu olaya ve annesinin ölümüne yol açan olayların farkına varmayı engelleyerek gelmişti. Şimdiye kadar araştırmacıların yöntemlerinden kirlenmemiş ve daha otantik birçok kişilik bölünmesi anlatılmıştır. Genellikle ağırbaşlı ve sakin bir kişiliğin “vahşi” bir ikinci kişiliği (alter egosu) vardır. Bir başka çeşidi olan “füg” tepkisinde kişi önceki kimliğini ve ilişkilerini bilinçdışı olarak terke dip başka bir yere taşınır ve orada farklı bir ad ve meslek edinerek eski bağlantılarını yenileriyle değiştirir. Bu tür durumlarda kişi genellikle alışılagelmiş kişiliğinin bütünüyle dışında, antisosyal ya da pervasız davranışlara girer. (DP)

Aşırı dissosiyasyon ilkel savunma mekanizmaları arasında kabul edilir [Literatürde bazı savunma mekanizmaları ilkel bazıları ise olgun olarak kabul edilir]; çünkü aşırı dissosiyasyon hem kişilik üzerinde çok kapsamlı bir şekilde işler hem de birçok dissosiye durum esasen psikotiktir.PT

Birinin yaşadığı “ızdırap” ile bir başkasının yaşadığı “travma” arasındaki fark sadece derece farkıdır. Dissosiyasyon da, normal ve hafiften başlayıp istisnai ve sarsıcı olana doğru giden bir yelpaze üzerinde yer alır. PT

Dissosiyasyon travmaya verilmiş “normal” bir tepkidir. Hepimiz başa çıkma kapasitemizi aşırı zorlayan bir felaketle karşılaşırsak, özellikle de bu felaket dayanılmaz bir acı ve/veya korku içeriyorsa, dissosiye olabiliriz. Savaş, hayatı tehdit edici bir hastalık ve büyük ameliyatlar esnasında bedenin dışından kendini izleme deneyimleri literatürde çokça yer alır.PT

Hangi yaşta yaşanmış olursa olsun, dayanılmaz felaketler dissosiyasyona yol açabilir. PT

Küçük bir çocukken tekrar tekrar ürkütücü derecede suistimale maruz kalan kişiler, strese karşı hep devreye girecek alışılmış tepkileri olarak dissosiyasyonu kullanıyor olabilirler. Böyle durumlarda, artık yetişkin olan bu kişinin “çoklu kişilik” bugünkü adıyla “dissosiyatif kimlik bozukluğu” olarak adlandırılan bir kronik dissosiyatif bozukluktan muzdarip olduğunu söylememiz doğru olur.PT

Dayanılmaz durumlar karşısında dissosiye olmanın avantajları açıktır: Dissosiye olan kişi acı, dehşet, ürküntü duyguları ve ölümünün yakın olduğu düşüncesiyle bağlantısını keser. Ölümcül tehlike içindeyken bedenin dışından kendini izleme deneyimini yaşamış olanlar ve hatta empati kurabilecekleri böyle bir dramatik olay yaşamamış olanlar bile, yaklaşan yok olma korkusunun içinde bulunmak yerine dışında bulunmayı tercih etmeyi hemen anlayacaklardır.PT

Dissosiyason kimi zaman da, belli durumlarda ve hafif düzeyde yaşandığında çarpıcı cesaret edimlerine imkan sağlar. PT

Dissosiyasyonun en büyük sakıncası, kişinin hayatının gerçekten risk altında olmadığı durumlarda bile otomatik olarak işleme eğilimidir. PT Kişi, söz konusu tehlike ile daha sağlıklı yollarla ve daha kolay başa çıkabilecekken bile dissosiyasyonu kullanabilir.

Travmaya maruz kalmış kişiler gündelik stres ile hayatı tehdit eden durumları birbirine karıştırabilirler; bunun sonucunda da, hem kedi hem de başkalarının kafalarını karıştıracak şekilde, ani bellek kaybı yaşayabilir veya tamamen başka biri gibi davranmaya başlayabilirler. Dışarıdan izleyenler, benzer bir durumu kendileri de yaşamamışsa, bir tanıdıkları aniden önemli bir olayı unuttuğunda veya açıklanamaz şekilde farklı davranır göründüğünde, onun dissosiye olduğunu asla düşünmeyeceklerdir. Bunun yerine, o kişinin, canının sıkkın olduğu veya tutarsız biri olduğu veya bir yalancı olduğu sonucuna varacaklardır. Dolayısıyla bu savunmayı daimi olarak kullanan kişinin, kişilerarası ilişkiler açısından ödediği yüksek bir bedel vardır.PT

***

DSM-V dissosiyasyonu “bilinç, hafıza, kimlik, duygu, algılama, beden temsili, motor ve kontrol davranışın” normal bütünleşmesindeki bir bozukluk ve/veya süreksizlik şeklinde tanımlar. Dissosiyasyonun çoğu tanımının merkezinde, bir kişinin çoğunlukla travmatik bir olaya tepki olarak düşüncelerine, algılarına, hislerine ve/veya hatıralarına yönelik, azalan ya da değişen erişiminden kaynaklanan ve altta yatan bir tıbbi bozukluğa atfedilmeyen, normal bilinçteki bir farklılaşma fikri bulunmaktadır. TTİ

Disosiyatif belirtilerin çeşitliliğine rağmen, disosiyatif olaylar geleneksel olarak altta yatan tek bir durumun, özelliğin ya da boyutun, genellikle “disosiyasyon” ya da “disosiyatif” kapasitenin dışa vurumu şeklinde düşünülmektedir. TTİ

Bazı klinisyenler disosiyatif belirtilere bir süreklilik (continuum) olarak bakarlar. Örneğin, kimlik bozukluğunun ya da füg durumlarının, depersonalizasyona göre daha ağır disosiyasyon yansıttığı düşünülür. Diğer araştırmalar, disosiyatif belirtilerin, yalnızca kısmen bağlantılı birkaç öbek meydana getirme eğilimi gösterdiğini öne sürer. Bu sonuncu analizler, “disosiyasyon”un bir şekilde fazlasıyla genelleştirilmiş bir terim olabileceğine işaret eder. Buna göre biçim olarak farklılık gösteren fakat nihai olarak benzer bir sonuç: duygusal streste zihinsel kaçınma üretebilecek olan; çeşitlilik arz eden, bir şekilde bağımsız, fenomenolojik olarak birbirinden ayrı, deneyimler öbeğine atıfta bulunan bir kavramsallaştırma. Bu bakımdan, birinin çözülme halinde olduğunu söylemek tek başına yeterli olmayabilir, daha ziyade bunun nasıl yaptığını anlatmak gerekir. TTİ

Her ne kadar disosiyatif fenomenolojisi şimdiye kadar açıklığa kavuşturulamamış olsa da, disosiyasyonun çoğunlukla travmayla ilgili olduğu bilinmektedir. Travma literatüründe disosiyatif belirtilerle ilişkili stres kaynakları arasında; çocuk istismarı, savaş, cinsle ve fiziksel saldırı ve muhtemelen daha düşük ölçekte, doğal afetler yer alır. TTİ

Travma-disosiyasyon ilişkisi muhtemelen kalıcı disosiyasyon ile TSSB arasındaki anlamlı bir aradalığı açıklar. Fakat yine de bir çalışma, travmaya maruz kalanların çoğunluğunun -diğer risk faktörlerinin yokluğunda- majör disosiyatif belirtile dizisini göstermediğini ileri sürer. Disosiyasyonun ortaya çıkmasına (a) olumsuz yaşam deneyimlerine maruz kalma, (b) bununla bağlantılı olarak travma esnasında deneyimlenen stres ve (c) psikolojik ya da nörobiyolojik olarak bu stresi yatıştırma ya da “idare etmede” yetersizlik neden olabilir. TTİ

İlginç bir biçimde, her ne kadar çoğu disosiyatif belirtiler dizisi bir travma geçmişine bağlanabilse de, bazı disosiyatif tepkilerin, kimi zaman daha sonraki travmatik deneyimlerin mevcudiyetine bağlı olmaksızın, çocuklukta ihmal ve/veya ebeveyn-çocuk arasındaki güvensiz bağlanma ile ilişkili olduğu görülür. Özellikle fazlasıyla kafa karıştırıcı, korku ve/veya acı verici ebeveyn davranışlarına cevaben kişinin kaotik, değişken ve mütecaviz tepkilerini içerecek şekilde, bakım verenlerle erken dönem “düzensiz” bağlanması ile alakalı olabilir. Bu tür bir veriden, bazı disosiyatif belirtiler dizisinin travma bağlantılı olmadığı yönünde bir anlam çıkarılabilse de, düzensiz bağlanmanın kendisi DSM-V’in bağlanma bozukluklarını travma ve stres kaynaklı bozukluk kategorisine alarak işaret üzere, potansiyel bir travma sendromudur. Bu bakımdan, bağlanma bozukluğu çoğunlukla çocukluğun oldukça erken dönemlerinde meydana gelen (bu yüzden daha sonra hatırlanamayan) kötü olaylardan, ihmal, kayıp veya dehşet yaratan, acı verici ve gelişimi kesintiye uğratan düzeyde ebeveyn uyumlanmamışlığından (disattunement) doğar. BU perspektiften bakıldığında güvensiz bağlanma; çok erken dönemdeki istismar, kayıp ya da ağır ihmalin işareti olabilir.

Öne çıkan görsel: Pixabay – Ractapopulous

Yorum yapın